31 Mayıs 2013 Cuma

TAVİSTOCK ( Where is my mind )

ÖN SÖZ YERİNE: ^^

                       

                             Enstitü, Bedford Dükü Tavistock`un Londra`daki binalarından birinde 1. Dünya Savaşı`ndan kurtulan İngiliz askerlerinin savaş şoklarını araştırmak amacıyla 1921`de Londra`da kurulmuştur. Enstitünün başkanlığını İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı Sir John Rawlings-Reese üstlenmiştir. Enstitü ve gerçek çalışmaları; ABD`nin en iyi korunan sırrı olmaya devam etmektedir.  

bufff girişe bak :  konuya girmeden birkaç yere değineceğim


                           İllüminati denen örgüt ki bununla ilgili çok soru var, bu örgüt Kralcı,Aileci,ve Padişahçı düzenleri yıkıp CUMHURİYET rejimini Dünyaya tanıtmak ve, ülkelere kabul ettirmek amacı ile kurulmuştu. Ve tarihin gördüğü en kanlı örgütlerden di. ve tabiki Ezoterik. gizli ve gizemli olması bu örgütü diğerleri gibi olağanüstüleştirdi.fakat artık İllüminatinin esamesi bile okunmaz. artık konular değişti, fikirler değişti,yöntemler değişti. Artık silah ile toplumları kontrol etmek zorlaştı BKZ: İSRAİL 36 yıldır filistine Roket,Füze,uçaksavar vd. ile saldırıyor . Fakat 80 tane filistinli taş atarak barut atarak İsrail il den can alabiliyor. peki yeni yöntem ne ?  İşte size burada bahsedeceğim oluşum dünyanın içi çözülememiş 2 oluşumundan biri . TÜrkiyede 2 yazar hariç TAVİSTOCK hakında araştırma yapabilen yok .

                     
 GİRİŞ ; TARİHSEL SÜREÇ ve AMACI : 



                           I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında Psikolojik Savaş Örgütü olarak çalışan Tavistock Grubu, Rockefeller Vakfı`nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılmıştır. Rockefeller, Tavistock`a daha geniş çaplı psikolojik savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir.ayrıntılı bilgi için Bkz:



                          Enstitü çalışmalarının ilham kaynağı o dönemde Londra`ya gelerek Prenses Bonapart`ın verdiği bir malikâneye yerleşen Sigmund Freud`un davranış bilimi doğrultusunda İNSAN DAVRANIŞLARININ KONTROLÜ konusundaki çalışmaları olmuştur. Enstitü bu ideolojinin dünyadaki merkezi olması amacıyla kurulmuştur.Yani bir yerde Sırp TESLA ' nın başına gelenler Freud 'unda başına gelmiştir. yaptıkları yada bulduklar fikirler,icatlar o günün şartlarında bir işe yaramamış fakat, yıllar sonra dünyada eksen kayması yapacak kadar etkili olmuştur.
                        Konunun dışında fakat anlatmadan geçmek olmayacak. geçen bir arkadaş sohbetinde Türkiye'de Adana,Pozantı arasında bulunan tabletler hakkında konuşuyorduk. Şu üzerinde Tayana'lı Apollonius dan bahseden tabletlerden. Apollonius bir Alşimist,Okültist bir adam o dönemde şifacı olarakta tanınan esrarengiz bir adam. ve Vatikan bu adamın hayatını aynen COPY yapıp İSA denen ( Onlara göre tanrı olan ) şahsın üzerine yapıştırıyor ve hiç o şekilde yaşamamış bir şahsiyet oldu sana Tanrı -Mesih. Bakın yanlış anlaşılması bu KURANDA geçen HZ İsa ile uzaktan yakından alakalı değil. Aman diyeyim sonra evimi taşlamasınlar. neyse ne diyordum; bu tabletler şuan Türkiye'nin elinde soru şuydu . " Peki aga Türkiye bunu niye açıklamıyor. Ki açıklasa Hristiyanlık diye bir din kalmayacak "  hahh işte aslanım olaya burada .

                      Şöyle izah edeyim köylü kafasıyla. Şimdi zaman 10 birim diyelim. ve akışkan bir şekilde devam ediyor, şu an 3 birimde diyelim olduğumuz yer. peki biz bunları açıklarsak nereye atlamış olacağız. 5 'inci birime. Yani demem oki dünya 3'ü yaşarken sen 5'e atlamış olacaksın zamanın önüne düşersen zaman seni yutar . Freud un fikirleride öyle oldu . Tesla'nın buluşları'da öyleydi. Onlar zamanın önüne düşmemek için çoğunu yaktılar yada o bilgilerde öldüler. Fakat bu Rocafeller denilen aile kalan bu egzantirik ve kadim sırları topladı. ve dünyaya şırınga ile vermeye başladı. konuyu dağıtmadan Tavistock' a geri dönmek istiyorum.
                 
                 
                    Enstitü bugün,
Sussex Üniversitesi`nden,
Stanford Araştırma Enstitüsü,
Esalen,
Massachusetts Institute of Technology (MIT),
Hudson Enstitüsü,
Herigate Vakfı,
Georgetown Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi (CSIS),
ABD Dışişleri kadrolarının eğitildiği Hava Kuvvetleri İstihbaratı,
Rand ve Mitre Corparation Şirketler kadrolarının doktrinasyonu,
 The Mont Pelerin Society,
Trilateral Komisyon,
Ditchley Vakfı, Roma Kulübü gibi gizli gruplara kadar uzanan bir ilişkiler ağı geliştirmiştir. buda şuna delalettir  bu şirketlerin yada devlet kurumlarının tamamı İnsan ilişkileri üzerine kuruludur o yüzden Tavistock un sihrine ihtiyaçları vardır.




                  Tavistock, Kore Savaşı`nda ilk defa denenen kitlesel BEYİN YIKAMA TEKNİKLERİNİ GELİŞTİRMİŞTİR.

                   Geliştirilen “kalabalıkların kontrol metotları”, gizli ve halkın tepkisini çekmeyecek şekilde Amerikan halkı üzerinde denenmiş ve onların psikolojik tavırları tespit edilmiştir.Ülkemizde TC nin kaldırılması, Sigara'ya, Petrole, Elektiriğe, Su'ya vb. zamlar yapılarak yada yapılıp kısa zaman sonra geri alınarak halkın tepkisi ölçülür ve gerekli veriler Tavistock tarafından ana veri toplama merkezinde toplanır. Bununla ilgili en güzel ABD araştırması ve kaynak.bu kitaptan alabilirsiniz. yıllar bazında her ülkede insanların Dini, Siyasi, Milliyetçi duygularını ölçmek için gerekli senaryolar hazırlanır ve tepkiler ölçülerek kayıt edilir.

                  Hadi size bu methodun en ilginç olanından bahsedeyim; Tavistock un yıllardır Türkiyede Maliye ile yürüttüğü (ki maliye bakanlığının bundan haberi yoktur diye düşünüyorum ) bir ölçüm tablosundan bahsedeyim . Tavistock her yıl  insan haklarına önem vermeyen, insan sağlığına, tecavüze, Zinaya, önem vermeyen savaşa misket oynamak gözü ile bakan ve haklar savunucusu olmak bir yere milletin hakkını yemekten kasaları dolduran idarecileri TV lerde boy boy sırıtırken lüks içinde gösterirler. ve burası çok önemli ;  MART ayında orta ve küçük sınıf ın verdiği gelir vergini oranına bakarlar . kapiş .
                   

                1933`te Tavistock Direktörlüğüne getirilen Alman mülteci Kurt Lewin, mülteci ajanlarını düşmanlar arasına sızdırarak Harvard Üniversitesi`nde geliştirilen propaganda kampanyaları ile Amerikan halkını ABD`nin Almanya`ya karşı savaşa girmesi için hazırlamaya çalışmıştır.

                 Roosevelt ve Churchill`in hava saldırılarının tümü, Tavistock laboratuar şartlarında kitlesel terörden elde edilen deneyimlere göre gerçekleştirildi.yani atılan her bomba bu toplanan veriler vasıtasıyla % 100 isabet oranı ile çalıştı. geri kalan halk zaten köle statüsünde.

                 


           Tavistock ve ABD vakıflarının tüm teknikleri bir tek hedefe kilitlendirildi. Halkın psikolojik gücünü kırmak ve Dünya Düzeni diktatörlerine çaresiz kalarak muhalefet etmemesi, aile bağını zayıflatan, aile, din, onur, milliyetçilik, seksüel davranışları çökerten tüm teknikler Tavistock bilim adamlarınca kalabalıkların kontrolü için kullanılan silahlar oldu.






                             Freud`un psikoterapi metotları uygulananların karakterleri istikrarsızlaştırıldı ve daimi akıl hastalığına dönüştürüldü. Bu duruma getirilenlerden, yeni bir ibadet, seks biçimi ve ailevî ilişkiler benimsemesi önerildi. Hâlbuki bunlar gördükleri psikoterapi nedeniyle bu yeteneklerinden koparılmışlardı. Artık onlar geriye dönüş yapamazlardı. 


                              Tavistock ve bağlantılıların da davranış bilimleri konusundaki programlar Tavistock`u ABD`de en etkili kuruluş yapmıştır.Özellikle İnternet ve Tv geliştirildikten sonra.

ABD`deki zorunlu ırksal entegrasyon programı, OSS, Amerikan Yahudi Kongresi ve Toplumlararası İlişkiler Komitesi Çocuk Eğitimi Direktörü arasında Ronald Lippert`ın organizasyonunda gerçekleştirilmiştir.

                            Program, kişilerin kimlik ve ırksal mensubiyetinin çökertilmesine göre dizayn edilmiştir.
Tavistock, Stanford Araştırma Enstitüsü aracılığıyla Ulusal Eğitim Örgütü`nü kontrol etmektedir.

                            Tavistock NASA`nın Uzay Programı`nı çok gizli hâle getirerek çöpe attığını Dr. Anatol Rapport`a yazdırarak ve bu makalenin Sovyet yöneticilerince benimsenmesini sağlatarak Sovyet Uzay Programı`nın 9 yıl gecikmesini sağlamıştır.

                           Tavistock`un ünlü operasyonlarından biri de Penisilvanya Üniversitesi Wharton Finans ve Ticaret Okulu üzerinden yapılanıdır.

                          Tavistock stratejicilerinden birinin uyuşturucu haplar kullanılması olduğu ve CIA`nın MK [zihin kontrolü] Ultra Programı kapsamında şüphelenilen CIA ajanlarının deşifre edilmesi için LSD verildiği, kobay olarak kullanılan ajanların reaksiyonlarının incelendiği yazılmıştır.





aaaa Rihanna değilmi lan bu bak T shirt üne MİND CONTROL yazdırmış.demekki bu kızımıza da bir görev verilmiş ^^ ama aslında daha önemli detay ters haç şeklinde yazdırmış . bu ritüel anlamda şu demek biz sizin inandığınız dinleri götünüze sokarız. 
                             


                         ABD hükümetinin mağdur ajanların mağdur ailelerine milyonlarca dolar ödediği ve bunların cezalandırılmadıkları yayılmıştı. Hâlbuki bunun amacı uyuşturucu hap kullanımını tetiklemekti. Bunun sonucu olarak 1960`ların LSD "Aykırı Kültürü" ve "Öğrenci Devrimi" idi. Bunun için CIA 25 milyon dolar para harcamıştı.

                         Programın oluşturucusu, lizerjik asid dietilamidi (LSD) geliştiren, Roosevelt`e danışmanlık yapan, ABD Merkez Bankası Kanunu`nu kaleme alan Paul Warburg`un oğlu James Paul Warburg`tu. James P. Warburg`un yeğeni Max Warburg da Hitler`i finanse etmiş ve Politik Araştırmalar Enstitüsü`nü uyuşturucu hapların kullanılmasını teşvik projesine yönlendirmişti.

                       MK Ultra`nın (MK-Ultra - Manchurian Guinea Pig - İNSANLARIN ZİHİNLERİNİ ETKİLEME ARAŞTIRMALARINA YÖNELİK CIA PROGRAMI) bir parçası olan İnsanî Ekoloji Fonu`na Harvard Üniversitesi`nden ZİHİN KONTROLÜ konusunda ileri çalışmalar yürüten Dr. Herbert Kelman`a, CIA ödeme yapmıştır. CIA, 1950`lerde Kanada`daki LSD araştırmalarını finanse etmiştir.
Kanada Psikoloji Derneği ve Montreal`deki Kraliyet Viktoryan Hastanesi Başkanı Dr. D. Eweret Cameron`a ödeme yapılmıştır. Cameron, 53 hastaya 15 gün süreyle yüksek dozda LSD hapı vererek uyutmuş ve ardından şok tedavisi uygulayarak reaksiyonlarını kayda almıştır.


                    CIA ve Warburg`lann temel örgütü olan Politik Araştırmalar Enstitüsü, James Paul Warburg tarafından finanse edilmiştir. Enstitünün kurucu üyelerinden Marcus Raskin, Ford Vakfı Başkanlığı`nı Mc George Bundy`den devralmıştır.

                   Bundy, Raskin`in daha sonra, Ulusal Güvenlik Konseyi`nin Başkan Kennedy`nin de şahsî temsilciliğine atanmasını sağlamış, 1963 yılında CIA`nın uyuşturucu kullanma kültür programını yürüten Demokratik Toplum için Öğrenciler Derneği`ni finanse etmiştir.


GÜNÜMÜZDE TAVİSTOCK : 


                    Günümüzde Tavistock, ABD`deki vakıflar ağını 15 milyar dolarlık bir bütçe ile faaliyette bulundurmaktadır  Vakıfların tümü de Amerikan mükelleflerinin ödediği paralarla fonlanmaktadır.

                    ABD`nin Dünya Düzeni üzerindeki kontrolünü artırmaya yönelik programlar üreten 10 büyük vakıf ve bu vakıflara bağlı olan 400 kuruluş, 3000 araştırma grubu ve düşünce kuruluşu Tavistock`un doğrudan kontrolü altındadır.

                    Stanford Araştırma Enstitüsü, Hoover Enstitüsü ile birlikte 3300 çalışanına yılda 150 milyon dolar ödemektedir. Bechtel ve Kaiser dev şirketleri başta olmak üzere, 400 büyük şirket için gözetim raporları ve CIA için geniş çaplı operasyonlar bu enstitülerce hazırlanmaktadır.özellikle arap karnıbaharı bunun en önemli başarısıdır ABD 1 tane mermi sıkmadan şuan için birçok islam ülkesini ve ortadoğuyu birbirine katmıştır .


                    Tavistock`tan gizli direktifler alan en kilit vakıf da 1957`de kurulmuş olan Ditchley Vakfı`dır. Vakfın ABD bölümünün başında ABD eski Dışişleri Bakanı, Rockefeller Vakfı Başkanı Cyrus Vance ve Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Winston Lord bulunmaktadır.

                     Rockefeller Vakfı, çok önemli fakat çok az bilinen bir operasyonu aracılığıyla dünya tarımını kontrol etmektedir. Vakfın Direktörü Kenneth Wernimont bu programı Meksika ve Latin Amerika`da uygulamaktadır.
                    Programın hedefinde bağımsız çiftçiler vardır. Kendileri adına üretim yapan, üretimlerini paraya çeviren ve bu nedenle bağımsızlaşan çiftçiler Dünya Düzeni için en büyük tehdidi oluşturmaktadır.yani aslında bizim bölgedeki tarım arazilerini MUTLULAR denen şirketin toplaması efsanesi bir nevi doğrulanmış oluyor böle bakılınca.

                   Sovyet Rusya`da Bolşevikler halk üzerinde tam kontrol kurmak için bağımsız çiftçilik yapmakta direnen Kulakları en büyük engel olarak görmüşlerdi. Bu engeli ortadan kaldırmak için Stalin, Kulakların tüm mahsul ve hayvanlarına el konulması emrini vermiş ve onları açlığa mahkûm ettirmişti.

                  The Chicago American`da bu haber, "6 milyon Sovyet çiftçisi açlığa mahkûm edildi" şeklinde yer almıştı.

                 Yalnız Sovyetler Birliği Komünist Parti programlarında bağımsız çiftçilik yapan köylülerin imhası ve işçilerinin köleleştirilmesi yer almaz, bütün kapitalist ve totaliter rejimler de bu grupları hedef alır. peki ülkemizdeki tarım politikasının sonucu nedir derseniz..


İşte benim vatandaşım herşeyin farkında ve TAVİSTOCK a meydan okuyor . o benim için bir kahraman


                Bunu, hem kendi bağımsız çiftçisine, hem de dünya bağımsız çiftçiliğine en büyük tehdit olarak gören ülke, Dünya Düzeni`ne sahiplik yapan ABD`dir.

               ABD`deki vakıflar, bu nedenle Amerikan ve dünya çiftçilerinin yok edilmesi için bir savaş başlatmışlardır. The Brookings Enstitüsü başta olmak üzere diğer vakıflar, Amerikan Merkez Bankası ve IMF malî programları aracılığıyla bağımsız çiftçileri dev tröstlerin köle işçileri hâline getirilmesi işine soyunmuşlardı.

              ABD halkı, vakıfların gerçek rolünden haberdar olduğunda, yüksek faiz, yüksek vergi, aile yapısının dejeneresi, kilisenin etkisinin azaltılması, CIA`nın üniversiteleri uyuşturucu bataklığına çevirmesi ve hükümet salonlarının uluslararası casus ve entrikacılarca işgalinin nedenlerini anlayacaktır. Amerikan halkı, Alfa, Beta, Gama Kulüpleri FBI, İRS, CIA, BATF ve tüm hükümet yetkililerinin, vakıfların hazırladığı programları hayata geçirmek için kendisine savaş açmak zorunda kaldıklarını anlayacaktır fakat yine 2 kule yıkılacak ve yine sahte düşmanlar yaratılacak ve kaseti sıfırlayarak toplu zihin kontrolleri başlayacaktır.

             Kendilerini hayır kuruluşları olarak tanımlayan, hiçbir yerden bağış ve yardım almadıklarını ve politik amaç taşımadıklarını savunan vakıfların tüm faaliyetleri kendi kuruluş belgelerine göre de doğrudan yasalara aykırıdır. Heritage Vakfı ve Amerikan Girişim Enstitüsü ağı içinde en az 2 KGB köstebeğinin yer aldığının kanıtlanmış olmasına karşın bunun hâlâ reddedilmemiş olması bu ihlallerden biridir.

             Vakıfların hazırlayacakları Dünya Düzeni`ne yönelik planları için Rusya`dan temini gerekli gördükleri politik, ekonomik ve sosyal verilerin elde edilmesi için 1917 yılında bir hayır kuruluşu olarak Kızılhaç kadroları içinde Rusya`ya ajanlar sızdırıldığını, bunun da vakıflarca planlandığını bilmelerine rağmen bu iddiaları sürdürmektedirler.ben bu yazıyı yazarken bakın olan olaya .
Bakın KIZILHAÇ ın ne anlama geldiğini öğrenen Afgan lar neler yapmış.
 

     
Taksim Gezi Parkı gösterilerinde bir çok yabancı uyruklu kişi göz altına alınıp serbest bırakıldı. Bu kişilerden bir çoğunun değişim programı ile gelen üniversite öğrencileri olduğu ortaya çıksa da bazı göstericiler hala sorgulanıyor.

Timetürk'e ulaştırılan bir fotoğraf kafaları iyicie karıştırdı. Taksim Gezi Parkı içerisinde sağlık hizmeti veren doktorlar çadırlarının önüne Uluslararası Kızılhaç Organizasyo'nun amblemini asmışlardı. Kızılhaç'ın kurumsal olarak mı Gezi'de bulunduğu yada Kızılhaç gönüllüsü doktorların kendiliğinden mi geldiğini bilmiyoruz fakat fotoğrafı bize gönderen Timetürk okuyucusu fotoğraf çekildiği sırada orada bulunan yabancı doktorların kendilerine "Fotoğraf çekmek yasak" dediklerini aktarıyor...


         
Kızıl haç böyle ; devam edelim



                            Tavistock, stratejik misyonu`nu, "endüstriyel ulus-devletlerden post-endüstriyel küresel Dünya Devleti’ne dönüş ve yönetimin az sayıda oligark`a devredilmesi" olarak belirlemiştir.





             Tavistock Enstitüsü psikiyatrlarının tanımlamasıyla sürekli ve kitlesel "BEYİN YIKAMA", insanların gerilim, korku ve endişe seli karşısında bırakılarak beynin sinirsel durumunun değiştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. BEYİN YIKAMA operasyonlarına tâbi tutulmuş insanlar da istenen amaca yönelik olarak programlanabilmektedir. Nitekim Tavistock, Küba füze krizi, birbiri peşi sıra dünyanın birçok yerinde politik liderlerin öldürülmeleri ve televizyonlarda her gün defalarca yinelenen kanlı ve vahşi Vietnam Savaşı görüntüleri ile sarsılan ve bunalan 1960`lar Amerikan ve dünya gençliğini, zihinlerini sürekli meşgul eden milliyetçilik, kamu yararı ve etik değerler dünyasından alıp, "kendi bedeni" "kendi duygularını" öne çıkaran rock müzik, çeşitli uyuşturucular ve seksin hedonizm dünyasında teselli bulur hâle getirmeyi ABD`ye önermiştir.

          1960`lar öncesinde, Melbourne Üniversitesi`nden Dr. Fred Emery ve Tavistock Enstitüsü Yönetim Konseyi Başkanı Dr. Eric Trist, elit bir dinleyici grubuna TOPLUMLARIN BEYİNLERİNİN YIKANMASI konusunda Tavistock`un geliştirdiği metotları açıklarken şunları vurguluyorlardı.

- «Yüzyılımızda, dünyadaki çarpıcı olayların kitle iletişim araçları ile ve şok etkisi doğuracak tarzda yayınlanması, bir mermi şoku gibi kitlesel nevrozlara sebep olmaktadır. Eğer şoklar yıllarca sürdürülecek olursa son derece çocuksu fikirlerin gelişmesine neden olmaktadır. (...) Dünyanın herhangi bir yerindeki terörist saldırı, dünyanın her yerinde şok etkisi yaratır. Bu bir küresel olgudur.»

          Dr. Emery, bu gelişmenin üç safhada oluştuğunu, safhalar itibarıyla şöyle ortaya koymaktadır:



1. Safha: "Moral değerlerini yitirme" (Demoralisation)


2. Safha: "Zihnî bölünme" (Segmentation)

Bu safhada kişi zihinde yerleşik ulus-devlet görüşünden kopar ve cemaat, ailesel biçim yaşama biçimine geçer.

3. Safha: ”Zihnî ayrışma" (Disassociation)


Bu safhada kişi fantezilerle realiteyi (gerçekleri) birbirine karıştırır ve birey "toplumsal ünite" haline, bir anlamda robotlaşmış birey hâline gelir.


Dr. Emery bu konsepti, 1967`de Tavistock Magazine (Human Relations) adlı dergide, `"Gelecek 30 Yıl` Konsept, Metot ve Antipati" ve 1975`te "Gelecekte Biz" adlı makalelerinde açıklamıştır. DİLEYEN RAHATLIKLA BULABİLİR ^^


                       Şimdi size örnekleme olsun diye hemde konuyu biraz yumuşatmak anlamında başka bir vakıftan bahsedeceğim. ve yaptıklarından tabiki. bakın adamların öngörü ( Prognoz) leri nasıl hesaplanıyor ve geleceğe nasıl şekil veriyorlar. tarihi Wikiliks ler bunlar kaçırmayın .

İnstitute For The Future (Gelecek İçin Araştırmalar Enstitüsü)



                   Ford Vakfı tarafından 50 yıllık gelecekte neyin, nasıl ve neden değişeceğini ve değişmeyeceğini araştırmak üzere kurulmuştur. Enstitü, diğer dünya enstitülerine bu yönüyle rehberlik edecektir. Araştırma konuları arasında daha şimdiden ele alınmış ve çözülmüş olanlar bulunsa bile, daha da çözüm aranacak ve araştırılacak sayısız sorun vardır. 

Bu sorunlardan bazıları şunlardır:


- Sorun çıkaran sivil gruplar
- Vergi indirimi
- Silah yasakları anlaşmalarının kaldırılmasını isteyen milliyetçi gruplar
- Kürtajın serbest bırakılması
- Uyuşturucu kullanımının serbestleştirilmesi
- Devlet okullarında doğum kontrolü yapılması
- Şehir içinde belirlenecek alanlarda park ücreti ödenmesi
- Homoseksüelliğin serbestleştirilmesi
- Öğrencilerin akademik başarılarının parasal olarak ödüllendirilmesi
- Aile planlamasını uygulayan aileler için parasal ödüllendirme

- Kamboçya`daki Pol-Pot modeline uygun olarak kırsal alanlarda yeni topluluklar kurulması.
- Beşiktaşın Şampiyonlar ligi kupasını almasını engellemek. 
- Galatasaray lı Sabri Sarıoğlunun Futbolu bırakıp artık dönerci dükkanı açmasını sağlamak . .

                            Sondaki 2 tane yok tabi ^^ 


                   Enstitü, "Delphi Panelleri" kapsamında, "neyin normal, neyin normal olmadığı" konusunda geliştirilecek önerileri, hükümet ve grup liderlerine rehberlik yapmak üzere iletmektedir.ve ülkeler bu şekilde kendilerini hazırlamaktadır. dünyaya işte bu üst tasarım modeleler yön verir bütün Dinler de insan dünyaya yönetmek için gelmiştir. bu tasarımlar düşünmüşler ve eğer biz insanları başı boş  bırakırsak insanlar bu dünyanın Anasını avradını ^^ . .demişler. ve İnsanlara yönetim modelleri sunmuşlar .


Bu lanet olası kurumun kurucusu ve destekleyicilerinden birkaç isim vererek kendimizi iice riske sokup hayatımızın a. koyalım ^^


BAŞROLLERDE : 

BAŞKAN ROOSEVELT VE CHURCHILL: ROOSEVELT, CHURCHILL İLE TAVISTOCK`UN ÖZEL OPERASYONLAR YAPMASI KARŞILIĞI GİZLİ ANLAŞMA İMZALAMIŞTIR.

DAVID ROCKEFELLER: TAVISTOCK`UN YENİDEN KURUCUSU.

SIR JOHN RAWLINGS-REESE: TAVISTOCK`UN KURUCUSU. İNGİLİZ ORDUSU PSİKOLOJİK SAVAŞ BÜROSU BAŞKANI.

Kurt Lewin: 1933`te Tavistock Başkanlığına getirildi. Alman mültecisi. Harvard Üniversitesi ile birlikte Almanya`ya Savaş Propaganda kampanyalarının mimarı.

William Donovan: Başkan Roosevelt`in Danışmanı. Roosevelt`in emriyle SOE, SIS, OSS ve sonradan CIA ve Tavistock`la (Kurt Lewin) Almanya`ya savaş için birlikte çalıştı.


HENRY KISSINGER: PSİKOLOJİK SAVAŞ KONUSUNDA TAVISTOCK`TA SIR JOHN RAWLINGS-REESE`NİN ÖĞRENCİSİ

Dr. Herbert Kelman: Harvard Üniversitesi ZİHİN KONTROL UZMANI, CIA mensubu

James Paul Warburg: CIA`nın temel örgütlerinden biri olan Politik Araştırmalar Enstitüsü`nün (PRI), Ford
Vakfı`nın ve CIA`nın uyuşturucu kullanma Kültür Programını yürüten Demokratik Toplum İçin Öğrenci Derneği`nin baş finansörü.

Cyrus Vance: Tavistock`a bağlı Ditchley Vakfı`nın ABD Bölüm Başkanı ve Rockefeller Vakfı Direktörü.

Kenneth Wernimont: Rockefeller Vakfı Direktörü, Meksika ve Latin Amerika`da tarımın çökertilmesi operasyonlarının yöneticisi

Kenneth Wernimont: Rockefeller Vakfı Direktörü, Meksika ve Latin Amerika`da tarımın çökertilmesi operasyonlarının yöneticisi.




KAYNAK:

The Shaping of Psychiatry by War," (New York: W. W Norton, 1945) William W. Sargant

Tavistock`s Imperial Brain Washing Project," 24 Mayıs 1996


The Media Cartel That Controls What You Think", 17 Şubat 1997, 29


Dileyen bu kaynaklardan araştırma yapabilir ^^  ayriyetten kendisini de fişleyebilir.

SONUÇ :  

Çoluğunu çocuğunu seven televizyona günde 20 Dk dan fazla zaman ayırmasın  ve hakkınızı arayın vatandaş olmayı bilin hakkınızı yiyen devlet dahi olsa duruşunuzu bozmayın. Sayılı gün çabuk geçer unutmayın ^^

Siyasete değil Dine bağlı olun ve din tarihini iyi bilin unutmayın binlerce yıldır ayakta kalan tek müessese DİN dir. Yıkılmaz denen Komunizim bile bir gecede talan edildi unutmayın. Düzene değil DİN'e sahip çıkın. ve kalbinizi açın içine bakın gün içerisinde yaratıcınıza ne kadar yer ayırdığınıza bakın. ve sorun hayatım nereye doğru yelken açmış ben neredeyim ve en önemlileri  .

Ne zaman  UYANACAĞIZ  bu Rüyadan ?
Ve Uyanınca NE OLACAK ?

                       

21 Mayıs 2013 Salı

SOMALİ'YE YARDIM SENARYOSU BİR ABD OYUNUMU



















Somali’ye birden yardım çağrısı yapılıyor. Kampanya sürdürülüyor. Peki ama neden?
Somali’de 1991′den bu yana hükümet kurulamıyor. Batıca tanınan Federal Geçiş Hükümeti, ülkenin küçük bir parçasını yönetiyor
ABD işte sınırlı bölgeye hakim bu hükümete destek için Türkiye’yi açlık görüntüsü altında devreye soktu. Aynen Libyalı-Suriyeli muhalifleri İstanbul’da toplayıp destek verdirmesi gibi.
Somali’ye açlık nedeniyle yardım, ABD’nin işgal planının parçasıdır.
Uzun kıyı şeridi olan Somali’de deniz ton balığı kaynıyor ama açlıktan çocuklar ölüyor. Bazı mezheplerde balık yemek günahl Midye, karides gibi deniz ürünlerine ellerini sürmüyorlar.
1839′larda sömürgeleşmeye başlayan Somali, 19601ı yıllarda İngiliz, Fransız, İtalyan işgalinden kurtulduğunu sanırken asıl çırpınışa o yıllarda başlar.
Ocak 1991 de; Somali’de, iç savaş çıkar.
İç savaş ve aynı döneme denk gelen kuraklık: ülkede büyük bir açlık facia doğurur. Kasım 1991 de; ABD, Somali’ye 30 bin asker gönderme kararı alır. 4 Aralık 1992 de; BM Güvenlik Konseyince UNOSOM I adlı görev kuvveti oluşturulur. Operasyona Umut Operasyonu ismi verilir.
8 Aralık 1992 de; Türkiye, BM kararı gereği, Somali’ye 320 kişilik birlik gönderir.
Operasyonun amacının: ABD’nin askeri Us kurmak ve petrol olduğu ortaya çıkar.
24 Ocak 1993 de, ABD askerleri, Somali’de, silah toplamaya başlarlar. Direnenler, Amerikan saldırıları sonucu öldürülür. Ancak, yerli güçler, birleşir, ABD’ye karşı savaşırlar.
Somali BM. Barış Gücü Komutanlığı görevine, 19 Şubat 1993 de, Korg. Çevik Bir atanır.
3 Ekim 1993 de ise, 2 Black Havvk helikopteri düşürülür. Sonraki yıllarda Kara Şahin Düştü ismiyle Helikopterlerin düşürülmesinin, filmi yapılır.
ABD, 31 Mayıs 1995 de Somali’den geri çekilir. ABD Delta Focus adlı özel harekat timi, 1 yıl da 10.000 den fazla Somaliliyi katleder.
Askeri güçler ülkeden çıktıktan sonra, iç savaş yeniden başlar.
ABD ve BM, İMB’ni El Kaide destekli olmakla suçlar, Etiyopya’yı Somali’ye saldırtır. 2006 daki Etiyopya işgaliyle İslam Mahkemeleri Birliği devrilir.
ABD; donanma Somali açıklarına konuşlandırır. Türkiye; 2010′da gemi gönderir.
ABD; Somali’deki Müslümanların üzerine bomba yağdırırken, Türkiye’den ses çıkarmaz.
Somali’de modern parçalama yöntemleri uygulanmaktadır. Yani; işgal için çok yönlü, küresel çete planlamalarını yapmıştır.
Somali; bir petrol denizi olmanın yanında stratejik bölgedir yeraltı kaynaklarına sahiptir.
Somali ve Yemen, Kızıldeniz’in Hint Okyanusu’na açılan kapısı konumundaki ülkelerdir.
Somali; Arap yarımadasını, Afrika kıtasına bağlayan bu bölgeler, petrol yüklü tankerler ve savaş gemilerinin geçiş güzergâhları olması ve Rusya’yı engellemesi açısından önemlidir.
BM; Somali’nin kıtlık bölgesi olarak iki bölge Bakool ve Aşağı Shabele’yi ilan eder.
Türkiye’nin daha önce girişimi yokken, birden bire bu fikir neden ortaya çıktı?
BOP eşbaşkanı görevi gereği bölgeye gidiyor. Yardımları yerinde göreceğini açıklıyor.
İslam dünyası, sefaletini unutup bilim ve teknolojideki geriliğini sömürülüşünü unutup gaflet içinde iken, kıtlık bahanesiyle Somali’ye giden yardımlardan yüzde kaçı derneklerin, yereldekilerin, ABD’nin kontrolünde olacak? Anlayan, yorumlayan, açıklayan var mı?
Bütün Ilımlı, uyumlu İslam dünyası, eş başkanlara teslim olana kadar, tüm Müslümanlar dinlerarası diyalog şemsiyesi altında İbrahim-i dinin üç ana unsurundan biri oluncaya kadar yani Yahudileşip-Hıristiyanlaşana kadar, yola devam edilecek.
Günün Sözü:
Okumayan, düşünmeyen anlayamaz. Anlamayan insanın istismarı kolaydır.



KAYNAK :

N.AYDIN .

Gazi Üniversitesi Öğretim görevlisi Araştırmacı ,Stratejist

Türksam Uluslar arası araştıma ve diplomatik strateji merkezi .

12 Nisan 2013 Cuma

GELMİŞ GEÇMİŞ EN ÖNEMLİ KOMPLO TEORİLERİ




                          


              İnsan bilinmeyen veya izahı güç olaylar, felaketler, kazalar karşısında genellikle duraklar, resmî mercilerin yaptığı açıklamaları kimi zaman hiçbir şüpheye kapılmadan, kimi zaman ise oldukça şüpheli bir şekilde kabul eder.
 Resmî izahatlara şüphe ile yaklaşan kesim çoğu zaman siyasi, ideolojik veya stratejik nedenlerle hareket eden bazı gizli veya yarı gizli güç odakları, istihbarat servisleri veya süper güçlerin bu felâket veya kazalara sebep olduklarını izah eder. “Komplo teorileri” diye 
adlandırılan bu “izahatlar” Batı’da aşırı sağ ve neo faşist çevrelerde son derece yaygındır. Türkiye’de geçmişte bu tür yayınlara gösterilen ilgi aynen Batı’da olduğu gibi İslamcılar ile aşırı milliyetçilerden oluşan aşırı sağ kesimle sınırlıydı. 
Ancak önce 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, ardından 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısı ve nihayet İkinci Irak Savaşı ile birlikte “komplo teorileri”ne gösterilen rağbet sadece aşırı sağ kesimle sınırlı kalmadı, görsel ve yazılı medyanın desteğiyle çok geniş bir 
kesimde itibar gördü, âdeta meşruiyet ve inandırıcılık kazandı. Bu gelişmeler sonunda “komplo teorileri” şeklinde adlandırılabilecek yeni bir kitap dizisi yayın dünyasında yerini aldı. Bu dizinin “araştırmacı yazarları” da doğdu. Aynı “araştırmacı
yazarlar”ın bir kısmı yabancı komplo teorisi kitaplarının çevirmenleri, bir diğer kesimi komplo teorilerine hasredilmiş web sitelerinin moderatörleriydi. Velhasıl artık belli 
başlı bir “sanayi” ile karşı karşıyayız. Bu “sanayi”nin hacmi ve büyüme hızını anlama açısından bu yazıda 1999-2003 yıllarına ait telif ve çeviri komplo teorisi kitaplarının bir bibliyografyasını vermekte, aynı zamanda Türkiye’de en yaygın komplo teorilerinin 
bir özetini de eklemekteyim. 

ilk önce ulaşabileceğiniz kaynaklardan başlayalım ; 


. Mahir Kaynak, Komplo Yok, Timaş Yayınları, İstanbul, 1999. 

. Aydoğan Vatandaş, HAARP Kıyamet Teknolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2000. 

. Aydoğan Vatandaş, Apokalipse Kıyametin Gizli Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul, 
2000. 

. Aydoğan Vatandaş, Agharta Elektromanyetik Savaş Başladı, Timaş Yayınları, 
İstanbul, 2001. 

. Atilla Akar, (derl), Kıyamet Komplosu, Gendaş Kültür, İstanbul, 2002.



. Fehmi Koru, 11 Eylül O Kader Sabahı…, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002. 

. Hakan Yılmaz – Ali Çimen, İpler Kimin Elinde Komplo Teorileri, Timaş Yayınları, 
İstanbul, 2002. 

. Aydoğan Vatandaş, Ezoterika, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002. 

. Aydoğan Vatandaş – Mustafa Aydın, Kod Adı Kılıç Balığı: 11 Eylül Senaryosu, 
Karakutu Yayınları, İstanbul, 2002. 

. Texe Marrs, (çeviren Ali Çimen), İlluminati, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, 
İstanbul, 2002. 

. Texe Marrs, (çeviren Ali Çimen), Dark Majesty Uluslararası Güç Odakları, Timaş
Yayınları, İstanbul, 2002. 

. Ömer Özkaya, CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları, IQ Yayıncılık, İstanbul, 
2002. 

. Mutlu Çölgeçen, Şüphe, Sorular ve Senaryolar, Kim Yayınları, İstanbul, 2002. 

. Harun Yahya, Tapınak Şövalyeleri, Global Yayıncılık, İstanbul, 2002. 
. Aytunç Altındal, Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri, Yeni Avrasya Yayınları, İstanbul, 
2002. 

. Erol Bilbilik, CFR-Bilderberg-Trilateral, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002. 

. Grace Hallsell, (çeviren Mustafa Acar-Hüsnü Özmen), Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak, 
Kim Yayınları, İstanbul, 2002. 

. Aydoğan Vatandaş, Kızıl Tarikat Tokyo-Moskova-Washington Üçgeninde Kıyamet 
Silahları, Karakutu Yayınları, İstanbul, 2003. 

. Aydoğan Vatandaş Kurukafa ve Kemik Tarikatının Gizli Tarihi, Q-Matris Yayınları, 
İstanbul, 2003. 

. Atilla Akar, Komploların Yüzyılı Yüzyılın Komploları, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003. 

. Atilla Akar, Derin Dünya Devleti Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, Timaş Yayınları, 
İstanbul, 2003. 

. Nedret Ersanel, Kara Otlar, Q-Matris Yayınları, İstanbul, 2003. 
William Cooper, (çeviren Zeki Enes Akkan), Apokalips’in Atlıları Gizli Örgütler ve Yeni 
Dünya Düzeni, Selis Kitapları, İstanbul, 2003. 

. Mustafa Aydın, Onların Savaşı Brezinzski Kissinger Huntington, Kutup Yıldızı
Yayınları, İstanbul, 2003. 

.Frederic Morton, (çeviren Özgür Yılmaz), Dünya’nın Gizli Seçkinleri: Rotschild Ailesi, 
Q-Matris Yayınları, İstanbul, 2003. RIFAT N. BALİ


. H.A. Gwynne, (çeviren İlker Özyaşar), Derin İhtilal Küre



. H.A. Gwynne, (çeviren İlker Özyaşar), Derin İhtilal Küresel Entrikanın İçyüzü, Selis 
Kitapları, İstanbul, 2003. 

. Turgut Gürsan, Yeraltındaki Gizli Dünyalar, Selis Kitapları, İstanbul, 2003. 

. Bülent Bengisu, Tapınak Şövalyeleri, Nesil Yayınları, İstanbul, 2003. 

. Nuh Gönültaş, Küresel Kıyametçilik, Bush ve Evanjelizmin Mesih Planı, Q-Matris 
Yayınları, İstanbul, 2003. 

. İsmail Vural, Evanjelizm Beyaz Saray’ın Gizli Dini, Kara Kutu Yayınları, İstanbul, 
2003. 

. Dr. Süleyman Adem, Kıyamet Sendromu, Q-Matris Yayınları, İstanbul, 2003.



                 Bu bibliyografyadan görülebileceği gibi 1999 da bir, 2000 yılında iki, 2001 yılında bir kitap yayınlanmışken, 2002 yılında oniki, 2003 yılında ise ondört kitap yayınlanmıştır. 

Bunun en önemli nedeni tabii ki 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısı ve ardından başlayan “komplo teorileri” furyasıdır. Timaş Yayınları onbir kitap ile ilk sırada yer almakta. Onu altı kitap ile Q Matris Yayınları, üçer kitap ile de Kara Kutu Yayınları ve Selis Kitapları izlemekte. Böylece Timaş 1999-2003 arasında yayınlanan toplam otuz kitabın onbirini yayınlayarak “piyasa”nın üçte birini elinde tutmakta. Bu alanda yayın yapan yayınevlerinin ortak ideolojik çizgisi sağ (İslami) kesime ait olmalarıdır. Bunun tek istisnasi Kemalist Sol’da yer alan Kaynak Yayınları ile çizgisi belli olmayan Kim ve Yeni Avrasya yayınlarıdır. Çeviri eserler Amerika’daki aşırı sağ çevrelere ait yazarlara aittir. Son beş yılda cereyan eden bu gelişmenin önümüzdeki yıllarda artan bir hızla devam edeceğini ve böylece Türk fikir dünyasını kayda değer bir kesimini esir alacağını öngörmek çok zor değil. Bu da fikir hayatımız için hiç de sevinilecek bir durum değil.

Hiçbir Zaman Güncelliğini Kaybetmeyenler 



• Dönmeler Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrodur. Mustafa Kemal Dönme’dir. 
Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler onlardır. Her yerde 
kadrolaşmışlardır. (Tekrarlayanlar: İslamî kesimin yazarları, Millî Gazete,Anadolu’da Vakit gazeteleri, yetmişli yıllarda Yesevizade müstear adıyla yazan Şakir Alpaslan Yasa, MHP’nin Ülkücü tabanı, Mehmed Şevket Eygi, Abdurrahman Dilipak, Prof. Dr. Yalçın Küçük). Özellikle Yalçın küçük kafayı yeme noktasına gelmiştir bu dönme konusunda. 



• Türkiye’yi yönetenler arasında sadece Yahudi Dönmeleri değil Ermeni Dönmeleri de önemli yer tutmaktadır. (Tekrarlayan: MHP ve İslamî görüşlü basın) 

• Lozan Barış Konferansı’nda Türk resmî heyetinde müşavir sıfatıyla yer alan Osmanlı Devleti’nin son Hahambaşısı Hayim Nahum İngilizlerle anlaşarak hilafetin lağvedilmesine sebep vermiştir. Lozan Konferansı’nın Gizli Protokolleri mevcuttur. (Tekrarlayan: Mehmed Şevket Eygi) 

• Siyonizm ve Dünya Yahudi Lobisi’nin amacı Türkiye’yi hâkimiyeti altına almak,Eski Ahit’teki ayeti hayata geçirerek “Nil’den Fırat’a kadar büyük İsrail” hayalini gerçekleştirmek ve Anadolu’yu işgal etmektir. İsrail’in GAP bölgesinde yatırım yapılması bunun ilk merhalesidir. (Tekrarlayanlar: Başta Necmettin Erbakan olmak üzere Millî Görüş hareketi ve İslamî kesimin yazarları) 

• Türkiye’yi Dönmeler’in yanı sıra Masonlar, Rotaryenler ve Lions Kulübü üyeleri yönetmektedir. (Tekrarlayanlar: İslamî kesimin yazarları ve MHP’nin ülkücü tabanı)




• Siyonizm, Siyon Önderlerinin Protokolleri’nde belirtildiği üzere yüzyıllardan beri belli bir plan çerçevesinde bir ahtapot misali dünyaya hâkim olmaya çalışmaktadır. (Tekrarlayanlar: İslamî kesimin yazarları, Türkiye gazetesi köşe yazarı M. Necati Özfatura, MHP’nin ülkücü tabanı) 

• Dünyayı yöneten Trilateral, Council of Foreign Relations (kısaca CFR), Bilderberg ve B’Nai B’rith örgütleridir. Bunlar Amerikan Yahudi lobisi ve Siyonizmin bir parçasıdır. (Tekrarlayanlar: aydınlık yazarı emekli Dz. Binbaşı Erol Bilbilik,MHP’nin Ülkücü tabanı, Harun Yahya, 1970 li yıllarda Yesevizade müstear adıyla yazan Şakir Alpaslan Yasa, Atilla Akar, Millî Gazete yazarları, İslamî kesimin yazarları) 



• Yahudiler Hıristiyan çocukları iğneli fıçılara atar, kanlarını toplayıp hamursuz imal ederler. (Tekrarlayanlar: Cevat Rıfat Atilhan, MHP’nin Ülkücü tabanı, İslamî kesimin yazarları)




Ellili Yıllar 

• Türkiye’de basın “Yahudi basını”dır zira hep Dönmelerin elindeydi. Vatan gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman, Tan gazetesi sahibi Sabiha Sertel, Halil Lütfü Dördüncü, Hürriyet’in kurucusu Sedat Simavi, Sabah ve Yeni Asır gazetelerinin sahibi Bilgin ailesi Dönme idi. (Tekrarlayanlar: İslamî kesimin yazarları, MHP’nin 
ülkücü tabanı, Prof. Dr. Yalçın Küçük) 

Altmışlı Yıllar 


• 27 Mayıs 1960 ihtilâli öncesindeki öğrenci olayları sırasında bazı öğrenciler Et ve Balık Kurumu’nun makinelerinde kıyma yapılmıştır. (Işıl Alatlı’ya göre bunu söyleyen İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar’dı. 
Kaynak: Hakkı Devrim, “Işıl Alatlı kıyma makineleri ayıbının kaynağını söylüyor”, Radikal, 3 Aralık 2002 ) 

Yetmişli Yıllar 


• 1970-80 yıllarında yaşanan “kardeş kavgası”ve ideolojik çatışma Siyonizm ve Beynelmilel Yahudiliğin “böl ve yönet” planıdır. Amaç Türkiye’ye hâkim olmaktır. Karl Marks Yahudi’ydi. Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü “Solcu” Abdi İpekçi Dönme’dir. Yeğeni “Solcu” TRT Genel Müdürü İsmail Cem İpekçi Dönme’dir. Bu Dönme marksistlerin maksadı Türkiye’ye ele geçirmeyi amaçlayan siyonist planıgerçekleştirmektir. (Tekrarlayanlar: İslamî kesimin yazarları, MHP’nin Ülkücü tabanı)

Seksenli Yıllar 


• Kültür ve Turizm Bakanı Tınaz Titiz’in emekli Amerikalı Ermeniler için Van Gölü çevresinde tatil beldesi kurma tasarısı Doğu Anadolu topraklarına göz diken“Büyük Ermenistan” tasarısının ilk adımıdır. (Tekrarlayanlar: MHP’nin Ülkücü 
tabanı, Necmettin Erbakan)



• 1986 Neve Şalom Sinagoğu baskınını gerçekleştiren Mossad’dır. (Tekrarlayanlar dönemin FKÖ Ankara Temsilcisi Ebu Firaz ve İslamî kesimin yazarları) 



Doksanlı Yıllar 


• Kalp yetmezliğinden ölen Turgut Özal aslında zehirlenerek öldürüldü. (Kaynak: Şermin Sarıbaş, “Türkiye’nin En Ünlü Komplo Teorisyenleri”, Hürriyet Pazar, 29 Nisan 2001)

• Bir uçak kazasında ölen Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis aslında bir suikaste kurban gitti. 

• 1995 yılının Ocak ayında Bolu’da kayak yaparken kaybolan Amerikalı yarbay aslında kaybolmamıştı. Bu ABD’li yetkililerin bir planıydı. ABD’nin denetimine izin verilmemiş bir bölgeyi araştırıyordu. (Tekrarlayan: İslamî basın)

• Beyaz Saray stajyerlerinden Yahudi asıllı Monica Lewinsky’nin Başkan Clinton ile ilişkiye girmesi Mossad’ın bir tertibidir. (Tekrarlayan: İslamî basın) 

• Fener-Balat Kentsel Rehabilitasyon Projesi’yle canlanan bölgede bütün evleri Yunanlılar satın alıyor. Amaç Vatikan’a benzer bir devlet kurmaktır. (Kaynak: Şermin Sarıbaş, “Türkiye’nin En Ünlü Komplo Teorisyenleri”, Hürriyet Pazar, 29 Nisan 2001. Tekrarlayanlar: Aytunç Altındal, MHP’nin Ülkücü tabanı, Aydınlık
dergisi) 

• Haliç’teki tersanelerin boşaltılmasının asıl nedeni Haliç’in temizlenmesi değildir. Bu Fener’de bulunan Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin bir komplosudur. (Kaynak: Şermin Sarıbaş, “Türkiye’nin En Ünlü Komplo Teorisyenleri”, Hürriyet Pazar, 29 
Nisan 2001.Tekrarlayan: Tersane İşçileri Sendikası) 

• Rum Ortodoks Patriği’nin elini öpen ve ondan yumurta alan Rahmi Koç gizlice din değiştirerek Hıristiyan oldu. (Tekrarlayan: Mehmed Şevket Eygi) 

• Gizli bir silahı deneyen Amerikalılar 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’ne sebebiyet vermiştir. (Tekrarlayan: Aydoğan Vatandaş) 

• Abdullah Öcalan Ermeni asıllıdır. PKK aslında Ermenilerin bir örgütüdür. (Tekrarlayanlar: Milliyetçi çevreler, Öcalan için siyasi literatüre “Ermeni dölü” lafını yerleştiren dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener) 



• İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin gerçekleştirdiği Yahudi Soykırımı uydurmadır. Rakamlar abartılıdır. Gaz Odaları uydurmadır. Maksat İsrail Devleti’nin kurulmasına zemin hazırlamaktı. (Tekrarlayanlar: İslamî kesimin yazarları ve Harun Yahya) 



• Yeni Dünya Düzeni Amerika ve Siyonizme hizmet etmektedir. Amacı küresel hegemonyadır. (Tekrarlayanlar: Harun Yahya, Millî Gazete ve Anadolu’da Vakitgazeteleri, Millî Görüş mensupları, İslamî kesimin yazarları) 

• Prof. Dr. Mehmet Ali Kışlalı’yı öldüren (a) “derin devlet”, (b) gizli servisler, (c) köktendinci gruplar, (d) Merve Kavakçı olayı vesilesiyle İslamcıların lehine değişen konjonktürün tekrar İslamcılar aleyhine kaydırmak isteyen bir “grup” tur. 
(Kaynak: Sedat Ergin, “Kışlalı Suikastı ve Komplo Teorileri”, Hürriyet, 26 Ekim 1999) 



İkibinlı Yıllar 


• İşadamı Üzeyir Garih İsrail Devleti’ne haraç ödemeyi reddettiği ve İsrail’in Filistin’le ilgili politikasına karşı çıktığından Mossad tarafından öldürüldü. (Tekrarlayanlar: Millî Gazete ve Anadolu’da Vakit gazeteleri ve yazarları) 

• 11 Eylül 2001 New York İkiz Kuleler saldırısının ardında Mossad vardır. Bunun en bariz işareti de İkiz Kuleler’de çalışan 4.000 Yahudi’nin o gün işe gitmemesidir. (Millî Gazete ve Anadolu’da Vakit gazeteleri ve yazarları, Türkiye gazetesi yazarı M. Necati Özfatura, Doğu Perinçek, Taha Kıvanç müstear adıyla yazan Fehmi 
Koru) 

• 11 Eylül eylemini dünyayı yönetmeye aday “küresel kraliyetçiler” gerçekleştirdi. (Tekrarlayan: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu. Kaynak: Atilla Akar, Kıyamet Komplosu, Gendaş Yayınları, İstanbul, 2002, s. 91) 

• 11 Eylül saldırılarını Derin Dünya Devleti yaptı. (Tekrarlayanlar: Alev Alatlı, Mahir Kaynak. Kaynak: Atilla Akar, a.g.e., s.105-120 ve 239-244.) 

• 11 Eylül saldırısını Kur’an’da tarif edilen “Dâbbetül-arz” yapmıştır. Bu örgütü kuranlar Amerikan Yahudi lobisi içinde yer alan materyalist-siyonist görüşe sahip Yahudilerdir. (Tekrarlayan: Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Abdurrahman Dilipak. Kaynak: Tutkun Akbaş, “ABD’yi Dâbbet-ül-Arz vurdu”, Tempo, 15-21 Kasım 2001, 
sayı 46-727, s. 32-34 ve Atilla Akar, Kıyamet Komplosu, Gendaş Yayınları, İstanbul, 2002, s. 253-266) 



• 11 Eylül eylemlerini İslâmî bir örgüt yapamaz. Başka bir ülke veya odak onlarıtaşeron olarak kullanmıştır. (Tekrarlayanlar: İslamî kesimin yazarları. Kaynak olarak temsili mahiyette şu örnekler verilebilir : M. Akif Aydın, “Günah Keçisi”, Yeni Şafak, 14 Eylül 2001 / M. Akif Aydın, “Elbette ipucu”, Yeni Şafak, 25 Eylül 
2001.)



• 15 Kasım sinagog ve 20 Kasım HSBC Bank Genel Müdürlüğü ve İngiltere Başkonsolosluğu saldırılarını Mossad tertip etti. (İslamî kesimin yazarları, Doğu 
Perinçek) 

• Türkiye Cumhuriyeti halkçı devrimci bir Cumhuriyet olacaktır. 28 Şubat 1997 MGK Kararları bu sürecin başlangıcıydı. (Kaynak: Şermin Sarıbaş, “Türkiye’nin En Ünlü Komplo Teorisyenleri”, Hürriyet Pazar, 29 Nisan 2001.Tekrarlayan: Doğu 
Perinçek) 

• Diasporada yaşayan Yahudilere yönelik her türlü saldırı, cinayet ve eylemin tek müsebbibi İsrail Devleti ve Mossad’dır. Mossad bu eylemleriyle diasporada yaşayan Yahudileri tedirgin edip İsrail’e göç etmelerini amaçlamaktadır. (Tekrarlayan: İslamî basın) 

• Kürt lider Barzani Yahudi asıllıdır. İsrail Kürt Yahudileri vasıtasıyla Irak’ta ikinci bir İsrail Devleti kurmayı tasarlamakta. (Tekrarlayan: Mehmed Şevket Eygi, İslamî kesimin yazarları) 

• 15 Kasım sinagog baskınlarını azmettirenlerin amacı Türkiye’yi Ortadoğu’da Amerika-İsrail eksenine çekmektir. (Tekrarlayan: Aşırı sağ ve sol cenahlara mensup komplo teorisyenlerinin ezici çoğunluğu ve Korkut Özal. Korkut Özal için kaynak: Nilüfer Kas, “Terörün ardında ABD-İsrail var”, Tempo, 27 Kasım-3 Aralık 
2003, sayı 48-833, s. 36-38) 

• Dünyayı 5000 yıllık gizli bir örgüt ele geçirmeye çalışmaktadır. Çünkü kendilerini dünyanın efendileri, diğer insanlarında kendilerine hizmet için yaratılmış köleler olduklarına inanıyorlar. İnançları bu. Mesela buradan uçakla Amerika’ya gideceksiniz, aldığınız uçak biletinin yüzde 9’u bunların kurduğu kuruluşa gidiyor. Ben uçakla gitmeyeceğim, gemiyle gideceğim derseniz yine bir şey değişmiyor. Orada da bunların kurduğu kuruluşa yüzde 9 ödüyorsunuz. Böyle bir imparatorluk bu. Her devlette var bunlar. Bu planın en önemli ayaklarından biri Nil’den Fırat’a kadar uzanacak büyük İsrail Devleti’ni kurmaktır. Bu örgüt Gizli Dünya Devleti’dir. (Tekrarlayanlar: Millî Gazete, Millî Görüş, Necmettin Erbakan ve yandaşları. Kaynak: “Milli Görüşü Dış Güçler Böldü”, 13 Haziran 2003,



• Bir ucu yurt dışında, bir ucu yurt içinde olan organize suç örgütlerinin etrafında ikinci bir çember var. Bu çemberde yer alanlar o suç örgütünden ekonomik olarak nasipleniyor. Aynen Tapınak Şövalyeleri’nde olduğu gibi. (Tekrarlayan: eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan) 

• 2003 yılı içinde Türkiye’ye Amerikan Büyükelçisi olarak atanan Eric Edelman’ın annesi Türkiye’de doğmuştur. Türkçe bilir. Kendisi Yahudi’dir. Gittiği her ülkede karışıklık yaratmıştır. Sıra şimdi Türkiye’ye gelmiştir. Dolayısıyla ataması tesadüf değildir. (Tekrarlayanlar: İslamcı yazarlar, Yeni Çağ gazetesi köşe yazarı Arslan Bulut, Milliyet köşe yazarı Can Dündar, Aydınlık dergisi, Cumhuriyet köşe yazarı Deniz Som) 

• Amerikalı Hıristiyan Evanjelistler Siyonistlerle işbirliği halindedir. Eski Ahit’e göre kıyametten bir süre önce Mesih’in gelişiyle birlikte Yahudiler ve düşmanları arasında büyük bir savaş (Armagedon) yaşanacak, Yahudiler galip gelecek ve dünyanın egemenliğini de geçirecekler. Başkan George W.Bush evanjelistlerin etki alanı içindedir. (Tekrarlayanlar: önce Zaman şimdi Dünden Bugüne 
Tercüman gazetesi köşe yazarı Nuh Gönültaş, Ali Bulaç, İsmail Vural, Necmettin Erbakan, Lale Müldür, Millî Gazete ve Anadolu’da Vakit gazeteleri, Abdurrahman Dilipak, Dr. Süleyman Adem). 

• Azınlık Vakıfları konusunda hazırlanan yasa değişikliği Türkiye’nin Türk’ten, Müslüman’dan arındırma projesidir. (Tekrarlayanlar: İşçi Partisi ve yayın organı Aydınlık dergisi, Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu, MHP’li siyasetçiler. ) 


bu arada yazılar benim değil yazarların görüşleridir ben sadece bir araya topladım . fikirlerinden sorumlu değilim. 

Sonuç olarak içinde bulunduğumuz çağ enigmatik çağ . 1989 da başladı ilk 36 . 2023 yılında biticek . herkez doğru bildiklerinin yanlış olduğunu öğrenicek bu çağda . nezamana kadar ? 2023 e kadar . peki sonra .?    sonra ikinci 36 başlıcak 108 yıllık periyotlarda dünya bu şekilde değişim geçiriyor. .

 ^^ hadi buda benden olsun . 


27 Mart 2013 Çarşamba

HUKUK DEVLETİ OLMAZ.




Hukuk DEvleti olmaz . . Ahlak DEvleti olur ; 

             Müslüman olduğunu iddaa eden bir devlet islam fıkhı üzerie değil İslam ahlakı üzerine kurulmalıdır. İslam Ahlakı . .bizim kadar nakil ile gelen ve yaşanmışlıkla öğrendiğimiz 5 temel madde üzerine kurulur islam ahlakı ; 
1) Hakikat
 2) Adalet 
3) şevkat,merhamet 
4) Ehliyet
 5 ) Meşveret ( yani Şura , İstişare ) 

                yertüzünde söylermisiniz bu 5 tanesine karşı çıkacak kim var. bence biz bunu temsil edelim. Hakikati temsil delim.Adaleti temsil edelim. biz adaletin dili olalım yeryüzünde ( Baklava çalan çocuklara verdiğin cezanın arkasında duruyorsan bankaları hortumlayan siyasilerinde cezalarını vereceksin) şu kalpsiz dünyaada merhameti biz temsil edelim dahası ve bana göre en önemlisi Ehliyeti biz temsil edelim yani kim nereye ehil ise o oranın olsun liyakat esas olsun kayırmak değil ( Hiçbir görüş işe alımlarda adam kayırmayı meşru kılmaz Anlayan anladı ) sizden bizden değil kim layıksa o olsun . . Efendimiz öyle yapmadımı """" Allah emanetleri ehline vermemizi emretmiyormu kuranda """ Kabenin anahtarını henüz müslüman olmamış birine emanet etti Efendimiz "" Ebu Talha "" bu buna ehildir , layıktır diye """ Onların devlet yönetimi aralarında şura ile ,istişare iledir """ demiyormu kuran . . neoldu da biz taaa geçen yüzyıla kadar SAltanata din diye yapıştık . ve hala günümüzde birileri hala bunu savunabiliyo peki neolduda köleliği 19 yy a kadar Gayri müslimler kaldırıncaya kadar biz yapıştık . .oysaki kuran ilk inerkenki ayetlerinde """ Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmayı zor yokuş olarak ifade etmiyormu """ neden bizim elimizde kalkmadı kölelik . bunun bir izahı varmı ::: ben cevap vereyim ( YOK ) yani kardeşim önce kendimizi şööleee bi sorguya çekelim nerden geldik nereye gidiyoruz die. . bu 5 temel üzerine yönetilmeli ve kurulmalı islam devleti . Fıkıhtan işe başlarsanız ki örnekleri saymakla bitmez Fıkhı uygulayacak olanlar daha baştan birbirlerinin ayaklarına sıkarlar . .yahu daha islam fıkhında insanlar birbiri ile ittifak etmiş değiller . .Senin Fıkhın Benim fıkhımı döver. benim imamım senin imamını döver . SEnin hocan benim hocam . SEnib cemaatin Benim cemaatim . Senin Mezhebin Benim Mezhebim . e malesef ama bunlarda bu ülkenin gerçekleri biyerde . . Velhasıl bu 5 temel üzerine Attınmı devletin temelini bundan gayri İslam devleti olmuşsundur tebrikler. . .

25 Mart 2013 Pazartesi

Ömer ÖZKAYA, Zihin Kontrolü, Paradoks VOLUME II



BİLL CLİNTON un Mind COntrol e maruz kaldığı görüntüler.
















HAYVANLARA VERİLEN HORMONLAR, İNSANLARI VURDU! ERKEKLER, ‘KADINSILAŞTI’; KADINLAR ERKEKLEŞİYOR

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fethi Doğan, hayvanlarda gelişmeyi hızlandırıcı, et ve süt miktarını arttırıcı etkiye sahip hormonların karşı cinsin özelliklerinin görülmesine yol açtığını söyledi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Fethi Doğan,“Testesteron ve trenbolon asetat gibi androjenik hormonla beslenen hayvanları yiyen kadınlarda erkekleşme ve adet düzensizliklerinin geliştiğini, östrojenik hormon kalıntılarının kızları erken ergenliğe ulaştırdığı ve göğüs kanseri riskini arttırdığını, erkeklerde ise östrojenli hormon alan havvan eti yemekle kadınsılaşma. iktidarsızlık belirtileri görüldüğünü anlattı.. (Anadolu Ajansı:  30 Ocak 2008)

İLGİNİN SIRRI TER KOKUSUNDA

Bilim adamları kanıtladı; erkeğin kadınla ilgilenip ilgilenmediğinin sırrı ter kokusunda. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bir erkeğin tahrik olup olmadığını ortaya koyan en büyük ayrıntıyı erkeğin ter kokusu oluşturuyor.
Teksas’ta yapılan bir araştırmaya göre erkeğin ter kokusu, kendisinin hangi ruh halinde olduğunu gösteriyor. Buna göre tıpkı hayvanlar gibi insanlar arasındaki iletişimde de ter bezlerinin rolü büyük. Kokunun da!
Rice Üniversitesi’nde psikoloji alanında çalışmalar yapan Denişe Chen, 20′li yaşlardaki 19 kadın üzerinde yaptığı araştırmada, kadınların erkeklerin ter kokusunu ikiye ayırdığını ortaya koydu; normal ve seksi.
Araştırmada, 20 dakika boyunca eğitim konusunda video izleyen erkeklerin salgıladıkları ter kokusunun ‘normal’ bulunduğu, yine aynı süre zarfında porno film izleyenlerin ter kokusunun ise olduğundan daha seksi olduğu tespit edildi.
Kadın katılımcılara koklatılan kokular sırasında Profesör Chen de onların beyin aktivitelerini MRI tarayıcısıyla taradı.Buna göre ‘seksüel’ ter, katılımcıların beyninin farklı bölgelerini harekete geçirdi.
Profesöre göre kadın beyni, erkeğin kendisini çekici bulup bulmadığın da yine ter kokusu sayesinde anlayabiliyor. Müşteri çekmenin yeni yolu: Koku tuzakları Tüketicinin satın alma arzusunu tetiklemek için mağaza sahiplerinin bulduğu son yöntem, müşterileri kokularla baştan çıkartmak. Bu yöntemin ne denli etkili olduğunu ilk keşfedenlerden biri ABD’li yatak üreticisi Select Comfort. 400 mağazadan oluşan çok geniş bir perakende zincirine sahip olan şirket, mağazalarında kullandıkları sakinleştirici bir kokunun müşterileri şilte ve yatak takımı satın almaya özendirdiğini keşfetti.
Bu koku karışımını geliştiren şirketin adı ScentAir. Ürüne özel koku tasarlayan şirketlerden biri olan ScentAir, kehribar, kakule ve bergamot kokularından elde edilen bu karışımın insanlarda istirahat etme, uzanma arzusunu artırdığını keşfetmiş.

ANILARI TETİKLİYOR

Koklama duygusuna hitap eden bu hizmetten yararlanmak isteyen mağaza, otel, gazino hatta müzelerin sayısı giderek artıyor.
Bunun nedeni kokuların tüketici davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim adamlarının son yıllarda ortaya çıkarttığı ilginç sonuçlar.
Ünlü pazarlama uzmanı Martin Lindstrom, “Brand SenseMarka Duygusu” adlı kitabında, günümüzün ticari mesajlarından pek çoğunun gözleri hedef aldığını, ancak gün içinde insanların duygu yüklü anılarını tetikleyen en önemli etmenin koku olduğunu söylüyor.
Bilimsel araştırmalar da benzer şekilde kokuların bir dizi duyuyu aynı anda uyandırdığını ortaya koyuyor. Örneğin turunçgillerin kokusu enerji ve zindelik verirken, vanilya rahatlık ve sıcaklık duygusu uyandırıyor.
DOĞRU AROMAYI BULMAK
Doğru aromayı bulmak karmaşık bir süreç gerektirir. ScentAir, Westin otel zinciri için geliştirdiği kokuda yeşil çay, sardunya, sarmaşık, sedir ağacı ve frezya karışımından yararlanıyor. Uzmanlara göre bu koku otel lobilerinde huzur verici bir atmosfer yaratıyor.
“Çay hakim bir kokudur ve huzur ve rahatlık hissi uyandırır” diye konuşan ScentAir CEO’larından David Van Epps, “Sedir ağacı dolgunluk verir; yani aromanın içini doldurur. Karışımın içerdiği diğer kokuların her birinin kendine özgü bir karakteristiği vardır. Koku karışımı yaratmak sanat olduğu kadar bir bilim dalıdır” diyor.
Sony da koku modasına uyan şirketlerden biri. Geçen yıl elektronik ürünlerini daha çok erkeklerin satın aldığını fark eden şirket yetkilileri, kadınları da müşterileri arasına katmanın yollarını aramış. “Bizim ürünlerimiz görme ve işitme duyularına hitap ediyor” diye konuşan Sony Satış Mağazaları yaratıcı tasarımcısı Christine Belich, “Bu durumda duyusal deneyimi tamamlamak için koku ilavesinin gerekli olduğunu düşündük” diyor.

KOKU MÜHENDİSLERİ İŞBAŞINDA

Sony mağazalarına “koku tuzakları” yerleştirme projesini de üstlenen ScentAir’in “koku mühendisleri”, müşteri profilini ortaya çıkartmak için Belich ve elemanlarını soru yağmuruna tutttular.
Aslında hedefleri kadınları mağazalarına çekmek olduğu için daha çok kadınlar ile ilgili konulara odaklandılar.
“Sizin ürünlerinizi kullanan kadınlar tatil için özellikle nereleri tercih eder?”,
“Kadınlar yer döşemesi için genellikle ne renk yer karosu seçer?”
gibi sorulara verilen yanıtlardan çıkarttıkları müşteri profiline göre ellerindeki 1.500 çeşit aromatik yağ envanterinden yararlanarak dükkanlardaki ambiyansı koku ile tamamlamaya çalıştılar.
Doğru karışımı bulmak için geliştirilen 30 örnekten 5′i aday olarak seçildi. Bu beş aday koku önce mağaza çalışanlarına, daha sonra şirket yöneticilerine koklatıldı. Sonuçta portakal, vanilya ve az miktarda sedir ağacı kokusu karışımı üzerinde karar kılındı.

FARKLI KOKULAR, FARKLI ÇAĞRIŞIMLAR

Herkes mağaza yöneticilerinin tüketicileri burunlarından “tavlama”sına sıcak bakmıyor.
“Birine hafif ve keyifli gelen bir koku başkasında migren ağrılarını tetikleyebilir” diye konuşan “The Nose :A Profile of Sex, Beauty and Survival-Burun: Seks, Güzellik ve Hayatta Kalma Profili” isimli kitabın yazarı Gabrielle Glaser, “Sony’nin kadınları kokular ile kandırması bence aşağılayıcı bir tutum. Sizi en zayıf tarafınızdan yakalayıp bundan çıkar sağlıyor” diyor.
Ancak perakendeciler Glaser’in niyetlerini yanlış değerlendirdiğini söylüyor. “Biz insanları kandırmaya çalışmıyoruz” diye konuşan Belich, “Üstelik bu yöntemi kimsenin gözüne sokmadan uyguluyoruz. Kimse kokunun farkında bile olmuyor. Bizim amacımız insanlara keyifli bir deneyim yaşatmak” diyor.
Sony bu kokuyu şu anda ABD’deki 37 mağazasında deniyor. Billboarding
Diğer iş yerleri de koku yöntemini denemek için istekli. Bu mağazaların pek çoğu tüketiciyi koku yardımı ile belirli bir ürüne doğru yönlendirmeyi amaçlıyor. Bu tekniğe “billboarding” deniyor.
Bloomingdale isimli ABD’nin ünlü perakende mağaza zinciri bebek giysileri satan bölümde bebe pudrası kokusunu öne çıkartırken, iç çamaşırı ve mayo reyonunda leylak ve hindistan cevizi karışımını tercih ediyor.
ScentAir’in en fazla tercih edilen aramalarının başında gelen fırından yeni çıkmış kek ve kurabiye kokusu emlakçıların favorisi. Amaç, potansiyel bir müşterinin bu kokunun etkisiyle kendisini evindeymiş gibi hissetmesi.
Dondurma zinciri Emack&Bolio da son günlerde el yapımı dondurma külahı kokusunu tüm dükkânlarında yaygın olarak kullanıyor. Sonuç: Dondurma satışları yüzde 30 oranında artmış. Aynı kokuya iki dakikadan fazla maruz kalınca insanların kokuyu fark etmemeye başlamaları “Koku yorgunluğu” olarak nitelendirilir. Bu etkiyi ortadan kaldırmak için bazı perakendeciler ortamı “dekore” etmek için zaman ayarlı farklı aramalardan faydalanıyor.

KOKU DEKORASYONUN MALİYETİ

Sony veya Westin’in kullandığı “imza” kokuların maliyeti, tasarımın zorluğuna bağlı olarak 5.000 dolar ile 25.000 dolar arasında değişiyor. Şirketler ayrıca kokuları havaya yaymakta kullanılan vantilatörlere de her ay belirli bir kiralama ücreti ödüyor. (Hürriyet 11 Kasım 2006)
PARMAK İZİ YERİNE, KOKU İZİ
Bilim adamları, havadaki kokuyu algılayabilen elektronik burun sistemi geliştirdi. Projenin bir sonraki aşamasında sistem sayesinde suçlular parmak izi yerine koku izi ile yakalanabilecek.
ABD’deki Yale Üniversitesi ile İspanyol bir şirket, İspanya’nın Valladolid şehrindeki Boecillo Teknopark’ında yeni bir sistem geliştirdi.
İnsan vücudundan yayılan kokunun, ağırlıklı olarak yağ asitlerinden kaynaklandığından hareket eden bilim adamları, bu kokuyu algılayabilen bir elektronik burun sistemi yaptı. Sistem, elektrosprey ile buharın iyonlaştırılması ve bunun tayf ölçer ile incelenmesi ile çalışıyor. Elektronik burun, hemen hemen hiç uçucu olmayan en az 18 karbon atomlu yağ asitlerine rağmen kokuyu anında tespit edebiliyor.
Şimdilik hacim olarak büyük yer kaplayan sistem, bir sonraki aşamasında el izinin bıraktığı bileşiklerin incelenmesi için de kullanılabilecek. Böylece suçluların yakalanmasında parmak izi yerine koku izi kullanılabilecek. Cihazın, küçük bir parça patlayıcının bile kokusunu alarak yerine sesli ya da görsel olarak belirleyebildiği de ifade ediliyor. (Anadolu Ajansı  24 Temmuz 2009)

ANTİDEPRESAN KULLANAN ÖNÜNE GELENE ÂŞIK OLUYOR

Sosyal Güvenlik Kurumu çalışanlarına konferans veren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ilaçlar ve yan etkileri konusunda önemli bilgiler verdi. Salondaki dinleyicilerin soruları üzerine antidepresanlann yan etkilerini anlatan Tarhan, her ilacın kimyasal bir silah olduğuna dikkat çekti. “Silahı doğru amaçla kullanırsan zararlıyı yok eder. Hastalığı yok eder. Yanlış kullanırsan faydadan çok zararı olur” diyen Tarhan, gereksiz kullanımdaki yan etkiler konusunda şaşırtıcı bilgiler verdi. Antidepresanlarm erkeklerde ‘beni kısırlaştırmaya mı çalışıyorlar?’tedirginliğine sebebiyet verdiğini aktaran Tarhan, hastalarda ise antidepresanların maniyi tetiklediğine vurgu yaptı. İlacı kullanan bazı kişilerin rastgele önüne gelene âşık olduğuna dikkat çeken Tarhan, hastalardan şu örnekleri verdi: “Tüpçüye aşık olmuş kız. Baktım hanım hanımcık örtülü bir kız tüpçüye aşık olmuş. İlacı kestik düzeldi. Kızın elinde değil. Öyle bir işadamı biliyorum. Antalya’ya gitmişti ilacı aldıktan sonra hemen orada bir Rus ile tanışmış doğru nikah dairesine gidiyor. Yanındaki şoförü aradı hemen ilacı kestik nikah dairesine gitmesini önledik. Antidepresanlar bağımlılık yapmıyor ama aileyi yıkıyor. Masum ilaçlar değil bilinçli kullanılması lazım” diye konuştu. (Cihan Haber Ajansı-  20 Ocak 2011)
M I6′İN LSD’Lİ DENEY SKANDALI
İngiliz Dış İstihbarat servisi MI6, 50′li yıllarda yürüttüğü gizli deneyler sırasında üç eski askere izinlerini almadan LSD verdiği için tazminat ödüyor. Günümüzde kokain ya da esrar gibi yasaklı maddeler arasında bulunan LSD, beyinde yoğun halüsinasyonlar, yani renkli hayaller kurduran bir madde.
Bu hayaller bazen korkunç bir kâbusa dönüşebiliyor. Her biri yaklaşık 17 bin dolar tazminat alan eski askerlere 50 yıl önce İngiltere hükümetine bağlı bir kimyasal savaş laboratuvarında bildiğimiz grip virüsüne karşı bir tedavi arandığı söylenmişti.
Ama işin aslında, gizlice LSD verilerek, sakladıkları sırları bu maddenin etkisi altında itiraf edip etmedikleri gözleniyordu.
Porton Down kentindeki laboratuvara gittiğinde daha 19 yaşında bir er olduğunu söyleyen Don Webb, grip virüsüne karşı araştırmalarda yer alacak bir gönüllü arandığı için başvurduğunu belirtiyor. Kendisine ve birlikte gittiği bir diğer ere, berrak bir sıvıdan içmeleri söyleniyor:
“İlk etki olarak kahkahalarımızı kontrol edemez duruma geldik. Aslında korkunç bir yanı vardı. Neye güldüğümüzü bilmiyorduk ve kendimizi durdurmamız imkânsızdı. Bunun ardından arkadaşımın gözlerine bakınca sanki her ikisinin de kanlı birer pamuk parçası olduğunu sandım.”
Don Webb, neler olup bittiğini anlayamasa da, gerçek çok sonraları ortaya çıktı. MI6 ajanları, deneklere sunulan sıvıya gizlice LSD katarak etkilerini gözlemliyordu.
Bu deneyler, Soğuk Savaş yıllarının en gerilimli günlerine rastlıyor. O yıllarda bir yanda ABD ve İngiltere, diğer yanda Sovyetler Birliği, düşmandan rahatlıkla istihbarat toplayabilecekleri bir sihirli maddenin peşindeler.
Bir ara hem VVashinton hem de Londra, Sovyetlerin beyin yıkamayı sağlayan bir ilaç keşfettiğine inanıyor. İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI6, buna en yakın maddenin LSD türevi bir şey olduğundan neredeyse emin.
Porton Down’daki laboratuvardan on yıllar boyunca kimyasal ve biyolojik silah deneylerinde kullanılan binlerce genç er ve kadın geçmiş. Geçen yıl İngiltere hükümeti, burada hardal gazı deneylerine tabi tutulan eski bir askerin insan haklarını çiğnemekten suçlu bulunmuştu. Don Webb, 50 yıl önceki LSD deneyinden dolayı aldığı tazminatın çok büyük olmadığını, fakat yetkililerin bir hata yaptıklarını kabul etmesinin kendisi için çok daha önemli olduğunu söylüyor, (bbc  24 şubat 2009)

EN AKILLI SIÇAN ÜRETİLDİ, SIRA İNSANDA

Tek bir gende yapılan modifikasyonla dünyanın en akıllı sıçanı üretildi. Aynı teknik insanın beyinsel işlevlerini güçlendirmede de kullanılabilir. Çinli bir çizgi karakter olan HobbieJ’in adı verilen deney sıçanı, türdaşlarına kıyasla cisimleri üç kat daha uzun süre aklında tutabiliyor ve labirentlerde yolunu daha çabuk buluyor.
Georgia Tıp Okulu’nda sürdürülen çalışmada, henüz embryo aşamasında HobbieJ’ye belleği kontrol ettiği düşünülen NR2B geninin işlevini artırıcı ilaçlar enjekte edildi. Sıçanın doğumundan sonra belleğinin daha güçlü geliştiği, yolunu daha kolay bulduğu ve cisimleri hatırladığı tespit edildi.
Daily Telegraph gazetesine açıklama yapan deney yöneticisi Dr. Joe Z. Tsien, NR2B geninin bellek performansı üzerinde etküi olduğunun kesin kanıtlandığını, elde edilen bilgilerin bunamaya karşı belleği güçlendirici ilaçlar geliştirilmesinde yararlı olacağını söyledi.
Dr. Tsien 10 yıl kadar önce bir fare türü üzerinde de benzer sonuçlar elde etmişti. Ancak bu son deney, aynı tekniğin farklı memeli türleri üzerinde de aynı sonuçları verdiğini göstermesi açısından önemli, (ntv-msnbc  23 Kasım 2009)

KORNEA NAKLİNDEN SONRA EV HANIMI OLDU

Will Palmer birkaç yıl öncesine kadar son derece normal bir erkekti. Finansal danışmanlık yapan adam, çoğu erkek gibi ne eline süpürge ne de toz bezi almıştı. Ama ne olduysa 45 yaşındaki adamın kornea nakli ameliyatından sonra oldu. İngiltere Doncaster’de yaşayan adam geçtiğimiz yıl geçirdiği kornea nakli ameliyatından sonra elinde süpürge ve toz bezi ile nerde toz gördüyse onu temizlemeye başladı. Palmer ve karısı Saraha göre ise bu durumun tek bir açıklaması var o da Palmer’a nakledilen korneanın bir kadına ait olabilmesi ihtimali.
Palmer bu durumu şöyle anlatıyor: “Ameliyattan önce ne toz ne de kir. Hiç biri beni rahatsız etmezdi, ama ameliyatın ardından toz görmeye dayanamıyorum. İlk başlarda karımla şakayla karışık Herhalde kornea bir kadına ait diyorduk, ama şimdi ciddi ciddi bunu düşünmeye başladım. Kadınların ve erkeklerin temizliğe farklı önem vermesinin nedeni de bu bence. Erkek gözü kirleri görmüyor ama kadının ki görüyor. Bağışçının adını söylemiyorlar bu yüzden bu ihtimal doğru mu değil mi hiçbir zaman bilemeyeceğim.”(Ajanslar-  22 Ağustos 2009) (İbn-i sina hakkında keçi(merkep) gözü nakli yapılan insanın çayırlara hikayesi diye anlatılan demek ki doğru…)

İSTEKLERİNİZİ SAĞ KULAĞA SÖYLEYİN

İtalyan bilim adamları, “isteklerin yerine getirilmesi için sağ kulağa konuşulmasının” gerektiğini ortaya koydu. Yapılan deneylerin sonunda sağ kulaktan giren kelimelerin beynin sol kesiminde daha iyi işlem gördüğüne karar verildi. (Anadolu Ajansı  24 Haziran 2009) (sh:138-146)

İSRAİL TÜM TELEFON KONUŞMALARINI DİNLİYOR

İsrail yönetimi ve ABD’deki İsrailli yetkililer, iki ülke arasındaki yakınlığı bozabilir diye, bir konuda çok hassaslar: İsrail’in Amerika içinde casusluk yaptığı iddiası… Afgan Savaşı sırasında izleyici sayısını olağanüstü artıran ‘milliyetçi’ FoxTV’nin, “11 Eylül’den İsrail haberdardı” sonucu da çıkartılabilen casusluk haberdizisi bu sebeple şiddetli tepki çekti. FoxTV websitesinde aradığınızda, “Bu haber artık yerinde yok” uyarısıyla karşılaşıyorsunuz…
Olayı herhalde hatırlıyorsunuz. Amerika’da iletişim tekeli kırıldıktan sonra, ülkenin her köşesinde ayrı telefon şirketi servis verir oldu. Ağır rekabet şartları telefon şirketlerini taşeron firma kullanmaya zorluyor. En zor ve ayrıntı işlerden biri olan faturalama işleminde uzmanlaşmış iki firma ortaya çıktı: Amdocs ve Comvers… ABD İÇİNDEKİ 25 TELEFON ŞİRKETİYLE BAŞKA ÜLKELERDEKİ 200′E YAKIN ŞİRKETİN FATURALAMA İŞLEMLERİNİ ÜSTLENEN BU FİRMALARIN İKİSİ DE İSRAİLLİ. TÜRKİYE’DE KOC.NET FATURALAMA İŞLEMİNİ AMDOCS’A DEVRETTİ; TELSİM DE COMVERS’İN İŞBİLEN ELLERİNE TERK ETTİ FATURALAMAYI…
FoxTV, “AMERİKA’DAKİ TELEFONLARIN FATURALARI İSRAİL’DE DÜZENLENİYOR” diyor. Faturalama alanında çalışan bu iki şirketin hatlara girme yetkisi de varmış. Daha önemlisi,
“Kim, kiminle kaç dakika konuştu?” veya
“Kimler sürekli görüşüyorlar?” türü soruların cevaplarını vermede kullanılan bütün kayıtları bu firmalar tutuyormuş… FoxTV’nin haberi, Amerikan güvenlik birimlerinin, “İsrailliler bu iki firma aracılığıyla resmen casusluk yapıyor” inancında olduklarını gösteriyor…
Amerikan güvenlik birimleri, deniz kuvvetlerinde İsrail hesabına casusluk yaparken yakalanan Jonathan Pollard’tan sonra İsrail’in faaliyetlerini mercek altına alınca inanılmaz yöntemlerin bu alanda kullanıldığını tespit etmişler. Bunlardan biri, alışveriş merkezlerindeki işporta tezgâhlarının bilgi toplama amacıyla kullanılması… Gazetelerde “Gözaltına alınanlardan birçoğu İsrailli” haberleri çıkmaya başlayınca, alışveriş merkezlerindeki tezgâhların açılmadığı görülmüş… Tezgâh başında duran İsrailli gençler sırra kadem basmışlar…
Bir Amerikan istihbarat raporuna göre, İsrail’in kullandığı casusluk yöntemlerinden biri de, ‘sanat’…
İnanılacak gibi değil ama gerçek: Kendilerinin Kudüs Üniversitesi veya Bazala Akademisi‘nde güzel sanatlar öğrencisi olduğunu söyleyen gençler, “Elimizde ucuz sanat eseri var” diyerek memurlara yaklaşıyorlarmış… Rapor, “Askeri üslere, DEA, FBI gibi istihbarat birimlerine, devlet dairelerine, hatta gizli bürolara giriyor, yargıç ve savcıları, istihbaratçıları rehbere kayıtlı olmayan telefonlarından arıyorlar” da diyor… Soruşturma, kendilerini öğrenci diye tanıtanların aslında ‘askeri istihbaratın çeşitli birimlerinde’ çalıştıklarını ortaya çıkarmış…
Bu bilgiler 11 Eylül’ün önceden haber alınıp alınmadığı konusunda önemli. ABD istihbarat birimleri, Bir grup İsrailli’nin Kaliforniya’da kiraladıkları bir eve kurdukları teçhizatla, o bölgede yaşayan bazı Araplar’ın telefon görüşmelerini dinlemeye aldıklarını tespit etmişler. Amdocs ve Comverse gibi faturalama firmalarının ellerindeki kayıtların da telefonlardan istihbarat çıkarmaya yarayacağı bizzat Amerikan istihbaratçılarının kuşkusu. AYNI ALANDA ÇALIŞAN VE GEÇEN HAFTA COMVERSE TARAFINDAN SATIN ALINDIĞI DUYURULAN İSRAİL KÖKENLİ ODİGO FİRMASINA, 11 EYLÜL SABAHI, EYLEMLERDEN SADECE İKİ SAAT ÖNCE, İKİZ KULELERE SALDIRILACAĞI HABERİNİN ULAŞTIĞI DA BİLİNİYOR. Karmakarışık ilişkiler…
Bir ilginç ayrıntı da şu: Odigo’da çalışanların kendilerine gönderilen bir mesaj sayesinde 11 Eylül eylemlerinden saatlerce önce haberdar oldukları değişik gazete ve televizyonlar tarafından da dünyaya duyuruldu. Duyuranlardan biri de CNN televizyon kanalıydı. CNN’nin websitesine girip arama motorundan Odigo sözcüğüyle arama yaparsanız listenin ilk sırasında bu haberin yer aldığını göreceksiniz… Ancak, tıklayarak habere girmeye çalıştığınızda şaşırtıcı gerçekle yüzyüze kalmanız kaçınılmaz: CNN, başlığını koruduğu halde, Odigo çalışanlarının saldırıları iki saat önce duyduğuna dair haberini siteden çıkartmış… İyi mi?
Comverse ve Amdocs firmalarının ABD’deki İsrail casusluk faaliyetlerine katkıda bulunduğu kuşkusunu dile getiren FoxTV haberi üzerine, Washington’daki İsrail Sefareti, “İsrail ABD’de casusluk yapmaz” açıklamasıyla kamuoyu karşısına çıktı. Açıklamayı duyanlar, halen bir Amerikan cezaevinde yatan İsrail casusu Jonathan Pollard’ı hatırlayarak, “Sahi mi?” diye sormadan edemediler… Açıklama inandırıcı bulunmadı.
İsrail de Jonathan Pollard’ın kötü örnek olduğunu farkında. Bili Clinton’un Beyaz Saray’ı terk edeceği günlerde, dönemin İsrail başbakanı Ehud Barak’ın yoğun telefon ve mesaj trafiğiyle yönlendirildiğini biliyoruz. Barak’ın istediği, dolandırıcılık yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma açıldığı için İsviçre’ye kaçan Marc Rich adlı işadamıyla birlikte cezaevindeki İsrail casusu Jonathan Pollard’ın affedilmesiydi. Başkanların böyle bir yetkileri var ABD’de. Clinton baskılar üzerine Rich’i affetti, ama muhafazakârlar Pollard’ın affını engellediler…
Şu telefonlar cidden tehlikeli araçlar. Ne dersiniz? (sh:292-294)

ESKİ KGB GENERALİ RATNİKOV ZİHİN OKUMA ÇALIŞMALARINI İFŞA ETTİ

KGB Generali Boris Ratnikov, iktidardaki kişilerin eski zamanlardan beri bireylerin düşüncelerini etkilemek için değişik metotlara başvurduklarını açıkladı.
Rus devletine ait bir yayın, eski bir KGB görevlisinin, Soğuk Savaş süresince ve sonrasında gelişmiş ülkelerdeki güvenlik hizmetlerinin kullandığı özel zihin okuma teknikleri hakkındaki sırları açıkladığını bildirmiştir. KGB’nin Moskova ve Moskova Bölgesi biriminde görev yapan General Boris Ratnikov, Rossiiskaya Gazetesine, iktidardaki kişilerin, eski zamanlardan beri bireylerin düşüncelerini etkilemek için değişik metotlara başvurduklarını, gizli servislerin, 20. yüzyılda bilimsel esasları elde etmesinden sonra bu pratikleri uyarlamasının şaşırtıcı olmadığını söyledi.
General Boris Ratnikov “Geçen yüzyılın ilk yansında bu alanda yürütülen mücadeleyi hayal edemezsiniz. Bazen gerçek “astral” mücadeleler yürütüldüğünü söylemek abartı olmayacaktır.” açıklamasını yaptı. 1980′lerin ortalarında Sovyetler Birliğindeki 50 araştırma enstitüsü, hükümetin mali desteğiyle birlikte uzaktan zihin kontrol etme teknikleri hakkında çalışmalar yürütüyordu. Ancak 1990′ların başında Sovyetlerin çökmesiyle birlikte tüm araştırma girişimleri durdurulmuştur. 1991-1997 yıllan arasında Federal Güvenlik Servisi’nde sırasıyla asbaşkanlık ve kıdemli danışmanlık yapan Ratnikov kendi biriminin, Sovyet sonrası Rusya’daki tepe yöneticilerin bilinçaltlarını dış etkilere karşı korumakla görevli olduğunu söylemiştir. (!!!!!!)
General kendisinin ve çalışma arkadaşlarının Başkan Boris Yeltsin‘in veya ekonomi reformcusu Yegor Gaidar’ın zihinlerini hiçbir zaman yönlendirmediğini üstüne basarak açıklamıştır. Ancak General Ratnikov, Rusya Devlet Başkanı Yeltsin üzerinde, ülkeyi Çin ile bir savaştan korumak için zihin okuma yönteminin kullanıldığını iddia etmiştir. Yeltsin 1992 yılında Japonya’yı ziyaret etmeyi planladı, ama Ratnikov’un birimi Kuril Adalarının Japonya’ya geri verilmesi için başkanın zihninin programlandırılmasına yönelik girişimleri ortaya çıkardı. Bu hareket, tartışmalı topraklarını Rusya’dan geri almak isteyen Çin’in taleplerine, bu ise iki komşu arasında savaşı kışkırtabilecek bir çatışmaya yol açabilecekti. Bu yüzden Boris Yeltsin Japonya seyahatini iptal etmek zorunda kalmıştı. Generalin bir diğer açıklamasına göre Batı Avrupa ve ABD’deki kıdemli görevliler, Sovyet dönemindeki bilimsel başarılar sayesinde zihin okuyabilen Ratnikov’un birimine farkına varmadan bilgi sağlamıştır.
Ratnikov gazeteye, 1990′ların başlarında kendisinin ve arkadaşlarının, Moskova’ya gönderilen yeni ABD Büyükelçisi Robert Strauss’un zihnini “taradıklarını” ve elçilik binasında Moskovalılar üzerinde psikotronik etkiler yapabilecek donanım/cihaz olduğunu gördüklerini, daha sonra bu sistemin etkisiz hale getirildiğini söylemiştir. Psikotronik silahlar hakkındaki açıklamalarında Ratnikov, Rusya, ABD ve başka ülkelerin gerekli teknolojiye sahip olduğunu, ancak kullanımının çok tehlikeli olduğunu söylemiştir. Çünkü sistemi idare eden silah teknisyeninin ve hatta emirleri veren kişinin birdenbire çok ağır bir şekilde hastalanabileceğim veya ölebileceğini belirtmiştir. (Rus Resmi Haber Ajansı Ria Novosti, 22 Aralık 2006)
DÜŞÜNÜRKEN BİR KERE DAHA DÜŞÜNÜN
ABD’de Kaliforniya Üniversitesi tarafından geliştirilen sistem sayesinde insan düşüncesi hatasız bir şekilde okunabiliyor.
Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda, görüntülenen imgelerin beyinde nasıl temsil edildiğini bulundu, zihinsel hareketler resimlere dönüştürüldü. (Star gazetesi:  27 Eylül 2009)

DÜŞÜNCEYİ OKUMAK ARTIK MÜMKÜN

ABD’li bilim adamları beyindeki düşünceleri yüzde 80 oranında okuyabilen bir tarayıcı geliştirdiler.
Bilim dünyasında heyecanla karşılanan gelişme, Nashville’deki Vanderbilt Üniversitesi tarafından kaydedildi. Nature dergisinde yayımlanan gelişmeye göre, altı gönüllüye baktıkları resimlerle ilgili ne düşündükleri soruldu. Kişilerin beyinlerinin monitör görüntüleri sayesinde ne düşündükleri belirlendikten soma cevaplar alındı ve MRI beyin tarayıcının yüzde 80 oranında düşünceyi okuyabildiği görüldü. Daha önce de California Üniversite’sinde benzer teknikler geliştirilmişti.
Bilim adamları tarayıcının yüzde 80 oranında düşünceleri okuyabilmesinin insanlık için çok önemli bir gelişme olduğunu, ancak hastanın nzası dışında, kötü emeller için kullanılma ihtimalinin de “korkutucu” olduğunu söylediler. Özel sırların açığa çıkması, gizliliğin kalmaması gibi rahatsız edici unsurlarla birlikte, beyin okuma tekniklerinin pek çok suç olayını açığa kavuşturacağı da vurgulamyo. (Gazeteport : 20 Şubat 2009)

İSRAİL, TERÖRİSTLERİ ARTIK GÖZLERİNDEN TANIYACAK

Olası terör saldırılarını en aza indirmek isteyen İsrail, Ben Gurion uluslararası havaalanı için geliştirdiği yeni sistemlerle teröristleri birkaç saniyede tanımlıyor. İngiliz Daily Mail, “en güvenli” havaalanını gezdi.
Vatan’ın haberine göre, tüm dünya Amerika’nın bazı havaalanlarında uygulanan vücut taramasını tartışırken İsrail’in Tel Aviv yakınlarındaki Ben Gurion Uluslararası Havaalanı geleceğin savunma teknolojisini kullanıyor.İsrailli yetkililer şüpheli davranan insanları havaalanının içinde özel kameralar, ısı ölçer, çipli biniş kartları ve takip sistemleri ile izliyor.
Şüpheli yolculara havaalanındaki özel bilgisayarlar “Terörist misiniz”, “Patlayıcı taşıyor musunuz” gibi sorular soruyor. Güvenlik sistemlerinin mimarı Eran Drukman “Teröristler ölmekten ya da patlamaktan değil görevlerini yapamamaktan korkuyor, makine ısı ölçüp teröristleri yakalıyor” dedi. (Ajanslar:  13 Aralık 2010)

CIA’NİN ‘EL ÇABUKLUĞU MARİFET’ REHBERİ

Soğuk Savaş döneminde CIA’nin ajanları için hazırlattığı gizli ‘Resmi CIA gözbağcılığı ve yanıltmaca rehberi’satışa çıktı.
Rehber, 1953 yılında sihirbaz John Mullholland’a o zaman için hayli yüklü bir miktar olan 3 bin dolarlık bir ücret karşılığında yazdırılmış ve “gizli” başlığıyla dağıtılmıştı.
CIA 1970′li yıllarda bu resmi el kitabının kopyalarının imha edilmesini emretmişti ama imhadan kurtulan bir kopya “Resmi CIA gazbağcılığı ve yanıltmaca rehberi” adıyla yeniden basıldı.
Rehberi, casusluk tarihi uzmanı Keith Melton ile CIA’nin eski başkanlarından Bob Wallace ortaya çıkardı ve yeniden basıma hazırladı.
Ajanlar için hazırlanan bu el çabukluğu marifet el kitabında birinin içkisine ilaç karıştırmaktan, ufak tefek şeylerin gösterilmeden cebe indirilmesine ya da ayakkabı bağlarıyla mesajlaşmaya kadar türlü numaralar ayrıntılarıyla tarif ediliyor.
Örneğin ajan kitaptan, ayakkabı bağlarını farkı bağlayarak karşısındakine “Elimde yeni bilgi var”, “Beni takip et” ya da “Birini getirdim” gibi mesajları nasıl verebileceğini ya da ya da birinin sigarası yakılarak dikkati dağıtılırken içkisinin içine kibrit kutusuna saklanmış uyku ilacının kaşla göz arasında nasıl atılabileceğini öğrenebiliyor.
Yeniden yayımlanan rehberin önsözünü de CIA Başkan Yardımcısı John McLaughlin yazmış.
McLaughlin sihirbazlık ve casusluğun özünün birbirine çok benzediğini kaydediyor ve “Mullholland’m haplar, iksirler ve tozlarla ilgili olarak verdiği bu bilgiler o zamanlar casusluk alanında yürütülen, beyin yıkama ya da doğa üstü psikoloji de dahil çok çeşitli alanlardaki araştırmalara sadece bir örnek” diyor.
Rehber, o dönemde MK Ultra adı verilen daha geniş bir CIA projesinin parçası olarak hazırlanmış.
Proje o dönemde Sovyetler Birliği’nde uygulanan bevin yıkama ya da kontrol yöntemlerine karşı yeni taktikler geliştirilmesini hedefliyordu, (bbc radyosu  26 Kasım 2009)

“İSRAİL, ARAFAT’I ÖLDÜRMESİ İÇİN BİR FİLİSTİNLİ’Yİ HİPNOTİZE ETTİ”

İsrail’de yayınlanan Haaretzz gazetesinde 26 Ağustos 1998 günü çıkan bir haberde, İsrail gizli servisi Mossad’ın otuz yıl önce, “Mançuryalı Aday” filminden esinlenerek, Filistinli bir mahkumun, Arafat’ı öldürmek üzere hipnotize etmek suretiyle beynini yıkadığı bildirildi. Gazete haberinde, Mossad’ın bu çılgınlığı yaparken bir insanın beyninin gerçekten yıkanıp yıkanamayacağıyla ilgili kuşkuları olduğunu kaydetti. Mossad yetkililerince seçilen ve “Fetih” kod adı verilen 28 yaşındaki Filistinli mahkumun, FKÖ’yü oluşturan gruplardan biri olan El-Fetih üyesi olduğu belirtilen haberde, hipnoz sırasında mahkumun yapacağı suikastin, bağlı bulunduğu grubun yararına bir eylem olduğu yönünde beyninin yıkandığı belirtildi. Haberde ayrıca, Yaser Arafat’a düzenlenen bu komplonun, Filistinli mahkûmun İsrail yetkililerini aldatması ve gizlice polise gidip olayı anlatması üzerine amacına ulaşamadığı belirtildi. Yaser Arafat’a İsrail tarafından daha önce de bazı suikast girişimlerinde bulunulmuş, ancak başarılı olunamamıştı.
BUSH’A “DİNİ MESAJLI” RAPOR
Eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in, Irak’ın işgali sırasında dönemin Başkanı George Bush’a sunduğu istihbarat dosyalarına incil’den ayetler konulduğu ortaya çıktı.
ABD’de yayımlanan GQ dergisinde yer alan habere göre söz konusu ayetler, Amerikan askerlerinin fotoğraflarına eşlik ediyor.
GQ’ya göre, dosyaların kapağına İncil’den ayetler koyma karan istihbarat yetkililerinden Tümgeneral Glen Shaffer’a aitti.
Söz konusu istihbarat dosyalarından birinde dua eden Amerikan askerleri ve Irak’taki Amerikan tankları fotoğraflarının altında İncirdeki İşaya kitabından “Okları keskin, tüm yayları gergin utlarının toynakları cam, savaş arabaları fırtına gibi” dedi
Başka bir istihbarat dosyasının kapağında Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in fotoğrafının altında İsa Peygamber’in havarilerinden Petrus’un ilk mektubuna atfen “Tanrı’nın ahmakların susturulmasını istediği”belirtiliyor, (bbc radyosu  19 Mayıs 2009)

DİN ÖNEMLİ BİR ZİHİN KONTROL ARACIDIR

Amerika’nın ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright, yeni kitabı “The Mighty and The Almighty”i (Güçlü ve Tanrı) tanıtmak
üzere merkezi New York’ta bulunan ve ülke siyasetinde etkin bir yeri olan Dışilişkiler Konseyi’nde bir konuşma yaptı.
Amerikan dış siyasetinde yapılan birçok yanlışın İslam’ın yeteri kadar iyi anlaşılmamış olmasından kaynaklandığını vurgulayan eski Dışişleri Bakanı, birçok Batılı liberal siyasetçiyi şaşırtan bir teklifte bulunduğunu belirtti. Hem zekası hem de sert mizacıyla tanınan Albright, uluslararası sorunlara çözüm aranırken, dini liderlerin mutlak olarak bu sürece dâhil edilmesi gerektiğini savundu.
Başkan George Bush’un “Başkan seçilmemi Tanrı istiyor” sözlerine özellikle değinen Albright, George Bush’un diğer Amerikan başkanlarından farklı bir tarafı olduğunu söyledi. Bush’un dini böylesine kabullenişiyle gelen “her yaptığının mutlak doğru” olduğunu anlayışının İslam dünyasındaki duyarlılıkları görmezden geldiğini bunun da Amerika’nın uluslararası birçok soruna çözüm bulma şansını elinden kaçırmasına yol açtığına vurgu yaptı.
Laik Müslüman kavramına inanmadığını da belirten Albright, daha ılımlı Müslümanlar liderlerin uluslararası sorunlara çözüm sürecinde aktif rol oynaması gerektiğini söyledi. (Amerikanın Sesi Radyosu  5 Mayıs 2006) (sh:356-365)
“Şeytanlar, dostlarına fısıldar, telkinde bulunurlar”
Kur’anı Kerim En’am Suresi 121

O RESMİ SEN Mİ ÇİZDİN?

İstihbarat örgütlerinin ve dünyayı idare etme iddiaları olan bazı Oluşum’ların metafizik olaylarla yakından ilgilenen maaşlı elemanları bulunmaktadır. Bu kimseler, defalarca güvenilirlik testlerine tabi tutulmuş ve “onay” almış kimselerdir. İstihbarat örgütleri, insanın ve teknolojinin yetersiz kaldığı yerlerde işte bu insanlardan istifade ederler. Gizli ilimler uzmanı bu insanlardan bir başka şekilde daha istifade edilir. Oluşum, gizli ilimler uzmanı elemanları vasıtasıyla bazı insanları “çengeller”. Bunu da madde ötesi varlıklar vasıtasıyla yapar.
İstihbarat örgütünün ya da bir tarikatın oluşumun yönlendirmesi üzerine insanları kendi etkisine alan Maddeötesi Varlıklar, bazen sıradan normal bir Maddeötesi Varlık olabileceği gibi, bazen de onların ileri gelenlerinden , onların yönetici durumunda olanlarından olabilir..
OLUŞUM TARAFINDAN KONTROL EDİLEN MADDEÖTESİ BİR VARLIK, UMUMİYETLE, DAHA GENÇLİK YILLARINDAN İTİBAREN GELECEĞİNİ PARLAK GÖRDÜĞÜ BİR İNSANI YA DA OLUŞUM TARAFINDAN BELİRLENMİŞ İNSANI SEÇER VE KENDİ TABİİLERİ ARASINA SOKAR. BU YAŞLAR UMUMİYETLE 18 İLA 24 YAŞLAR OLMAKTADIR. (!!!!!!!!!!)
Maddeötesi Varlık için, bu seçim yapıldıktan ve kendisine tabi kılacağı insan belli olduktan sonra sıra gelir onu tamamıyla kendisine bağlamaya…
Bunun için de Maddeötesi Varlık, o insanın inancına göre bir din büyüğünün şekline girerek evvela rüyasında ona görünmeye ve onun büyük bir insan olacağına dair telkinlerde bulunmaya başlar.
BU HÜVİYETİNE BÜRÜNÜLEN KİŞİ, SÖZ KONUSU ŞAHIS TARAFINDAN SAYGIYLA ANILAN, DEĞER VERİLEN BİR KİMSE DE OLABİLİR.
ARTIK YAVAŞ YAVAŞ GÖSTERİLEN RÜYALAR NETİCESİNDE O KİMSE GERÇEKTEN BÜYÜK BİR İNSAN OLACAĞINA YA DA İSA MESİH = KURTARICI OLDUĞUNA İNANMAYA BAŞLAR. BU KAPSAMDA “BEN İSA’YIM, BEN ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ HALİFESİ-KILICIYIM” DİYEN BAZI İNSANLARIN ÖNEMLİ BİR KISMININ HER NEDENSE ALMANYA‘DAN ÇIKMASI DA SON DERECE İLGİNÇTİR.
Çengellenen o insanın bazen canı bir şey ister, derhal o isteği Maddeötesi Varlık tarafından yerine getirilir. O, bu durumu büyük bir insan olması hasebiyle isteğim Allah tarafından ya da inandığı tanrısı tarafından yerine getirildi diye nitelendirir; hâlbuki Maddeötesi Varlık tarafından yerine getirilmiştir. Bir imtihana girecektir, o imtihanda kendisine yardım edilir. Birisiyle ya da büyük bir topluluğa konuşurken karşısındaki şahıslar üzerine Maddeötesi Varlık tarafından yapılan baskıyla üstün duruma geçer, adeta karşısındakiler kendisine karşı konuşamaz duruma düşerler.
Ve bu şekilde günden güne durum gelişmeye başlar.
Geçen zaman zarfında yavaş yavaş içine birçok şeyler gelmeye başlar. Yakın gelecekte olacak bazı ufak tefek hadiseler içine doğar. Önceleri bunları 6. His diye nitelendirir. Aynı anda başka bir yerde olan hadiseden anında haberdar olabilir. Birisinin bir işinin halli için dua eder, derhal o işin yapılması Maddeötesi Varlık tarafından sağlanır ve o da “seçilmiş büyük bir insan olduğum için bu isteğim Allah tarafından yerine getirildi” zanneder. Nihayet bir sahada büyük adam kurtarıcı olduğunu iddia etmeye başlar. Artık kimseye ihtiyacı olmaz. Kendisini herkesten büyük görür, içine doğanlarla hareket etmeye koyulmuştur böylece bu kişi… Kendisine seçmiş olduğu alanın en büyüğü olduğunu iddia eder. Bir süre sonra son derece büyük bir insan olmuş ve çevresine birçok kimseyi toplamıştır.
Burada en büyük zevk ise onu kendine tabi kılan Maddeötesi Varlık’a ve bunu yönlendiren Oluşum’a aittir. Çünkü o kişi sayesinde artık binlerce kişiyi kendine tabi kılmış ve onlara istediklerini yaptırtmaya başlamışlardır. Bu yüzden Maddeötesi Varlık icabında o kişinin durumunu kuvvetlendirmek için bazı kişilerin rüyalarına dahi girip o kişiye bağlanmalarını yahut ona yardım etmelerini telkin eder.
Oluşumun emrindeki Maddeötesi Varlık, o kişiye mesleğiyle ilgili bilgiler vererek onu büyük bir adammış gibi de gösterir. Bu kişi bir ressamsa Maddeötesi Varlık’tan fısıldadığı ilhamlarla, O dünyanın en güzel resmini çizer. Yok, eğer bir komutan ise kısa bir süre sonra olacak bombardımandan hemen önce bulunduğu yeri terkederek yer değiştirir. Hitler bir gün siperde diğer askerlerle yemek yerken bir ses ona kalkıp başka bir yere oturmasını söylemişti. Hitler yemeği kesip kalkmış ve daha ilerideki bir sipere geçmişti. Çok kısa bir süre sonra büyük bir şarapnel parçası Hitler’in oturduğu yere düşmüş ve diğer askerlerin tümü ölmüştü Bilmeyenler onu kendilerine lider seçer. Artık o kişi bilir bilmez kendinden açıklamalarla bazı doğruları yalan, bazı yalanları da doğru gibi anlatabilir. EVET, OLUŞUM, KENDİ AMACI DOĞRULTUSUNDA KOŞACAK, MADDİ VE MANEVİ AÇIDAN DONANMIŞ BİR İNSANA SAHİPTİR ARTIK.

İŞTE BİR ÖRNEK!

“Hitler hardal gazıyla yaralandı ve bir süre kör olduğu için kaldığı Pasewalk Hastanesi’nden 11 Kasım 1918′de ayrılmıştı. Hastanede gözleri kapalı yatarken bir gece yarısı Hitler çok garip bir olayın kahramanı olmuştu. Kendi anlatımıyla gaipten gelen bir ses onu çağırmıştı. Hitler gözleri görmediği için kendisini kimin çağırdığını anlayamamıştı. Gaipten gelen ses Hitler’e ‘Bir an önce kendisini toplamasını sağlığına kavuşmasını ve siyasete atılarak kısa zamanda ırzına geçilmiş olan Almanya’nın başına geçmesini söylemiştir. Sesin göze görülmeyen sahibine göre Adolf Hitler, Almanya’nın beklediği KURTARICI = FÜHRER olacaktı. Önce Alman halkını kurtaracak sonra da onu dünyanın en güçlü ülkesi yapacaktı. Hitler’in bir halüsinasyon görüp görmediği belli değildir. Ama hastaneden çıktıktan sonra bu garip olayı çevresindekilere anlattığı ve birkaç yıl sonra “Kavgam” adlı eserinde yazdığı kesindir. Hitler, bu sanal sesi duyduğu zaman 30 yaşındaydı. G. L. Waite‘nin de belirttiğine göre; İsa Mesih de tam 30 yaşındayken görevine başlamıştı. Şu farkla ki Hitler Almanya’yı, İsa ise tüm insanlığı kurtarmaya çağırılmışlardı.
Hitler’in Jan d’Arc gibi ‘Ototestik’ esrarengiz sesler duyduğu günlerde Bavyera‘da garip davranışlarıyla tanınan kokain bağımlısı ünlü bir kişi Almanya’yı kurtaracak kahramanı arıyordu. Bu adam o sırada 65 yaşlarında olan şair hatip Dietrich Eckart‘tı. Bu şahıs Hitler’i Almanya’da işbaşına getirecek olan İSTANBUL TEŞVİKİYE’DE KURULMUŞ GİZLİ ÖRGÜT THULE üyesiydi ve Ernst Roehm ile Yüzbaşı Erhard‘m en saygı duydukları kişiydi.
Eckart, tam anlamıyla Adolf Hitler’i çiziyordu. Onu dinleyen ve sözlerini önemseyen taraftarları Almanya’nın beklediği ‘Führer’in nasıl birisi olması gerektiği konusunda tam bir beyin yıkama operasyonu içindeydiler.
Eckart, birkaç yıl sonra öldü. Ölüm döşeğindeyken şu inanılmaz açıklamayı yaptı: “Adolf Hitler’i biz yetiştirdik ve size Führer = Kurtarıcı yaptık. Müziği çalan benim, sahnede dans eden odur. Onun sözünden çıkmayın. Almanya’nın kurtarıcısı odur.”
Okültist gizli ilimler uzmanı Dietrich Eckart’ın ” Biz” dediği, Cermen Tarikatı ve onun kutsal Vehm ile soyluların Okültist monarşist örgütü Thule’ydi.
Bazı insanların Maddeötesi Varlık’lar tarafından beslenmesinin mümkün olduğu Kur’anı Kerim’de de açıkça ifade edilmektedir: “Şeytanlar, dostlarına fısıldar, telkinde bulunurlar” (En’am Suresi 121)
Schopenhaner (1860) diyor ki: “Benim felsefi önermelerim, benim karışmam olmaksızın ve irademin uyuşmuş gibi olduğu esnalarda, fikrimin evvelce göremediği bir yönde meydana gelmişlerdi. Bu nedenle kendi eserime yabancı gibiyim”
104 senfonisi ve birçok kompozisyonu olan Haydu (1869) “Çalışamadığım zamanlar tesbihimle bir kenara çekilir ve Ave Maria (Ya Meryem) ilahisini okurum. Fikirler o zaman derhal gelir” demişti.
“O resmi sen mi çizdin” başlığı altındaki konunun özeti şudur:
Kur’an’ı Kerimde 6. Sure’nin 128. ayetinde ” Ey Cin topluluğu insanların önemli bir kısmını hükmünüz altına aldınız” ifadesine göre insanların önemli bir kısmı Cin ismiyle tanımlanan elektromanyetik bir bedene sahip ışınsal  maddeötesi varlıklar tarafından kullanılmaktadır ve bu hususun en kuvvetli delili bu ayettir.

GİZLİ İLİMLERİN YAKIN TARİHTE KULLANILMASI

Hitler ve yakın çevresi astrolojiye, ezoterizme ve gizli ilimlere aşın derece düşkündüler. Şu kadarı söylenebilir ki, SS’leri yöneten Heinrich Himmler’in, Rudolf Hess’in ve Alfred Rosenberg’in ve diğerlerinin özel astrologlan ve okkültizmle uğraşan elemanları vardı.
“Herhalde bir buda olarak ölmek de bana yakışmaz”
Adolf Hitler böyle buyurmuştu ama 1 Mayıs 1945′te onun öldüğü ya da ortadan kaybolduğu gecenin sabahı Berlin’e giren Kızıl Ordu Birlikleri işgal ettikleri terk edilmiş biz Nazi Karargahı’nda gözlerine inanamadıkları bir olayla karşılaşmışlardı. GERÇİ BİNA TERK EDİLMİŞTİ AMA BÜYÜK SALONLARDA YAN YANA DİZİLMİŞ 1.000 KADAR NAZİ ÜNİFORMALI CESET YATIYORDU. ASKERLER CESETLERİN KİMLİKLERİNİ İNCELEDİKLERİNDE BUNLARIN HİMALAYA’DAN GELMİŞ TİBETLİ BUDİST KEŞİŞLER OLDUKLARINI GÖRMÜŞLERDİ. BU KEŞİŞLER NİÇİN VE NE ZAMAN BERLİN’E GETİRİLMİŞLER VE NİÇİN TOPLUCA İNTİHAR ETMİŞLERDİ, HİÇBİR ZAMAN ANLAŞILAMADI.
Hitler’in kişisel kütüphanesi okültizm ve ezoterik ilimler alanında yazılmış kitaplarla doluydu.
Adolf Hitler ve Naziler’e gelinceye değin Avrupa tarihinde büyü, sihir, astroloji ve okültizmle uğraşmış, gündelik siyaseti ve halkının yaşamını bu gizli ilimlerle yönlendirmiş sayısız kral, devlet adamı, din adamı, siyasetçi ve asker vardı. Bunları tek tek yazmak ciltler doldurur. Birkaç örnek yeterli olacaktır.
Papa 9.Benedict çok ünlü bir büyücüydü. “Kara Büyü” nün her türünü yapabiliyordu. Yaptığı büyüyle en güçlü siyasi rakibi Malatesta’yı hastalandırarak öldürdüğü söyleniyordu. Martin Luther bu papayı kastederek“KATOLİK KİLİSESİ’NDEKİ TÖRENLERİN ÇOĞU DİYABOLİK BÜYÜNÜN KOPYALARIDIR” demişti.
Napolyon Bonaparte da batıl inançlara çok güçlü bağlılık duyan bir devlet adamıydı. Astrolojiye çok meraklıydı.Paris’in ünlü kadın kahini Marie Le Normand (1793-1843) Bonaparte’nin özel falcısıydı. Napolyon her ay bir tam gününü gerçekten de özel yetenekli bu kadınla geçirirdi.
Günümüzde de bir çok devlet adamı büyücülerden, okültistlerden, astrologlardan ve şifa dağıtıcılanndan yardım almaktadır. Hillary Clinton, Sovyetler Birliği’nin Unutulmaz devlet başkanı Leonid Brejnev bunlardan sadece ikisidir. Brejnev’in “özel şifacı”sı ile 1989′da KGB’nin özel izniyle Moskova’da bir görüşme yapmıştım. Gerçekten de şaşırtıcı bir kadındı.

ŞATODA BEYNİ YIKANAN TÜRKLER KİMLER?

“Manevi Cihazlanma Derneği’nin Türkiye kanadında, Nazizmin babası gizli Thule Örgütü‘yle ilişkili Almanlar ve Avusturyalılar vardı. Dernek 1960′h yılarda ordu içinde etkiliydi.”
1995 yılında Aktüel Dergisi’nin 229. sayısında yayınlanan bir dosyada Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ilginç saptamalarda bulunuyor:
“İsviçre’de Montrö yakınlarındaki Caux kentinde tarihi bir şato          Umberto Eco’nun romanından uyarlanan “Gülün Adı” filminin sahnelerini andıran bir ortaçağ dekoru. 1500 kişilik dev salonlar, antikalarla dolu uzun koridorlar ve ortalıkta dolaşan siyah cüppelerinin arasında kollarını kavuşturmuş yaşlı papazlar…. Burası bir kilise değil.‘Moral Rearmament’ yani ‘Manevi Cihazlanma Derneği’nin karargahı.
BU KARARGAHTA UZUN YILLAR ÇEŞİTLİ TÜRKLER EĞİTİM GÖRDÜ. SON OLARAK 1994′TE ÜNLÜ BİR KADIN REKLAMCININ ORGANİZASYONUYLA, 20 BAŞARILI TÜRK GAZETECİSİ BİR HAFTA AĞIRLANDILAR. PAPAZLAR, TÜRK GAZETECİLERİNİN AYAKLARINI BİLE YIKADI.

AB’NİN FİKİR BABALARI

“1920′de bir rahip tarafından kurulan Manevi Cihazlanma Derneği, 1936 yılında İngiliz İstihbaratınca Nazi sempatizanı ve yıkıcı faaliyetlerde bulunmakla suçlandı… İngilizler, Derneği ‘Beşinci Kol’ faaliyetlerinde bulunan‘Yıkıcı Kuruluşlar’ listesinin en başındaki ilk üçe soktular. Dernek, Hitler’in yenilgisinden sonra 1945 yılında Fransız ve Alman önde gelenlerini gizlice buluşturarak, 5 yılda üç bin kişiyi bir araya getirdi. Avrupa Topluluğunun nüvesi bu görüşmelerde atıldı. Derneğin ilkesi, Hıristiyan ahlakının üstünlüğü çerçevesinde Katolikleri, Protestanları ve Ortodoksları birleştirmekti….”
“Manevi Cihazlanma Derneği, ABD’de en etkili kurumlardan biridir. Bill Clinton başkanlık yönetiminde de çok etkilidir. Butros Gali, Zbigniew Brzezinski gibi ünlü şahsiyetler de Derneği öve öve bitiremiyor. Başkan Clinton’dan özellikle İslam ve AT konusunda örgütle temas halinde olmasını istiyorlar. Dernek, Türk-Yunan ilişkilerinde arabuluculuk görevi üstleniyor.”

ÖNEMLİ TÜRKLER DE ‘CİHAZLANMIŞ’

“Manevi Cihazlanma Derneği’nin bir de Türkiye kolu vardır. 1950′lerde Neo Nazi hareketler yeni adlar aldılar. 195455′lerde İstanbul’u ve diğer büyük şehirleri güzelleştirme dernekleri sardı. Birçok iş adamının Avrupa ve İsviçre ile bağlantıları, bu dernekler aracılığıyla oluyordu.”
“Manevi Cihazlanma Derneği, Caux’daki şatoda eğitilmiş Türkler tarafından 1958 yılında Ankara’da kuruldu. 40 kişilik kurucu heyetinin toplantıları ve çalışmaları Bulvar Palas’ta yapılırdı. Derneğin onursal başkanı dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’dı. Ünlü mason Ekrem Tok ve İstanbul’da yaşayan bazı Alman, Avusturyalı ve Polonyalılar da derneğin üyeleri arasındaydı. Bunların bir kısmı, geçmiş yıllarda Nazi Partisinin babası olan gizli Thule Örgütü’yle sıkı ilişkileri olan kişilerdi. 27 Mayıs İhtilali’nde çok etkili oldular. Dernek, Fener Patrikhanesine Vatikan gibi ‘Devlet İçinde Devlet’ statüsü vermek için çok uğraştı, zamanın Başbakanı Adnan Menderes’e tavsiyede bulundu. 1960lı yıllarda ordu içinde de etkiliydi.”
Aktüel Dergisi, Manevi Cihazlanma Derneği’nin kayıtlarını Emniyet Genel Müdürlüğü ve Dernekler Masası’ndan sordu. Alınan cevap “Manevi Cihazlanma Derneği 1967 yılında feshedilmiş, evrakları da SEKA’ya gönderilmiş” oldu.
Hiçbir zaman Manevi Cihazlanma Derneği’nin kurucu heyet listesine ulaşmak mümkün olmadı. Kurucuların çoğunun hayatta olmadığını öğrendik. Ama Derneği çok iyi hatırlayan biri vardı: 27 Mayıs döneminin devrimci gençlik lideri Dr. Memduh Eren, dernekle ilgili bildiklerini şöyle anlattı.
“Dönemin ihtilalci subaylarından, rahmetli Celil Gürkan Paşanın en yakın dostlarındandım. Paşa ve eşi 1972 yılında bana Manevi Cihazlanma Derneği’nin kendileriyle ilgilendiğini anlattılar, 1960 yılında; ihtilalden 10 gün sonra Celil Gürkan Paşa, Kıbrıs’ta görevliyken İstanbul’dan komşuları olan iki yahudi aile ziyaretlerine geliyor. Birlikte İsviçre seyahati yapmayı teklif ediyorlar. Paşa ‘Mümkün değil, ihtilal oldu, görevimi terkedemem’ diyor. Bunun üzerine İstanbul’daki 1.Ordu Komutam’nın telefon emriyle Celil Gürkan Paşa’ya 3 ay izin çıkartılıyor. Paşa ve eşi yahudi ailelerle beraber İsviçre’deki derneğin şatosuna gidiyor. Orada 15 gün boyunca, günde 6 saat ders altında, beyin yıkamaya maruz kalıyorlar.”

THULE ÖRGÜTÜ VE ÖLÜ GÖSTERİLEN RUDOLF VON SEBOTTENDORF TÜRKİYE’DE SAKLANDI MI?

Hitler’e ve Nazi Partisine kaynaklık eden gizli Thule Örgütü’nün liderinin, 2. Dünya Savaşında Nazi yenilgisinin ardından, “ölü” gösterilerek yıllarca Türkiye’de saklandığı… Peki Manevi Cihazlanma Derneği ile bu liderin gizlenmesi arasında bir bağlantı var mı? “iki olay paralellik arzeder” diyor, AraştırmacıYazar Aytunç Altmdal ve açıklamalarına şöyle devam ediyor:
“Thule’nin lideri Rudolf von Sebottendorf, Hitler’i siyasete sokan, yükselten, ona mali destek bulan da Thule’ydi. Gamalı haçlı Nazi bayrağını bile Thule hazırlamıştı. Bu ölçtün lideri olan Baron Rudolf von Sebottendorf 1945 ile 1957 yıllan arasında Türkiye’de ‘Görünmeyen Eller’ tarafından korundu. Balıkesir ve Adana illerinde saklandı. Alman tarihçileri ‘Baron 1934′te Hitler’le çelişkiye düştü ve öldürüldü’ dedilerse de ölmemiş ve İstanbul’a kaçınlarak 1934 ile 1945 yılları arasında Alman istihbaratı görevlisi olarak çalışmış, İstanbul’da Taksim ve Teşvikiye’de yaşamış, Türk önde gelenleriyle dostluklar kurmuştu. İngilizler ’1945′te Almanya teslim olunca Baron intihar etti’ diyorlardı. Oysa Baron’un öldüğü söylenen tarihten 12 yıl sonra bir başka soyadıyla, 1957 yılında Balıkesir‘den Antalya’ya gelen üç kişilik bir Alman heyetinde yer aldığını, Antalya’da iki gece Cumhuriyet Oteli’nde kalarak Adana’ya geçtiğini ve böylece Sebottendorf un 1945 ve 1957 yıllan arasında Türkiye’de ‘Görünmeyen Eller’ce korunuyordu”
Peki saklayanlar kim? Dünyayı yönetenler arasında gerçekten insanlığın bilmediği gizli örgütler de mi var, bunların kolları Türkiye’ye de mi uzanıyor?
MİT eski daire başkanı Mahir Kaynak “Neo Nazizm’in arkasında ABD var” diyor. Kaynak’ın konuya ilişkin açıklaması şöyle:
“2. Dünya Savaşından sonra Alman gizli servisinin artıklarını Amerika devraldı. Bu kadroların büyük bölümünü Güney Amerika’ya kaçırdılar. Hatta buna ‘Odessa Operasyonu’ adı verildi. ABD’nin Güney Amerika’daki operasyonlarını bunlar yürüttüler. Bunlar; yenik, esir ve suçlu eski Nazilerdi. Amerika bunları istediği gibi kullanır.” (sh:386-394)

“insan, bir kelime veya kelime grubunu devamlı olarak okuduğu zaman, neşrettiği bu elektromanyetik dalgalan adeta bir şifre şekline sokmaktadır ki bununla da o şifreye en yakın yapıdaki bir Maddeötesi Varlık’la temas olmaktadır.”

SON