9 Ekim 2014 Perşembe

ISAAC NEWTON VE HERMETİZM ÜZERİNE

 Ezoterist
Tek-Tanncı Mutlak İmancı dinlerin gerçek âlimleri (örne­ğin Tasavvuf) Gizli İlimler konusunda Gıybet (geleceği bilmek) tartışması hariç, ağır eleştiriler yöneltmemiş tersine bu konu­lan anlayabilmek için Ezoterist ve Okültistler ile dostluklar kurmuşlar ve karşılıklı görüş alışverişlerinde bulunmuşlardır. Bu tür görüşmeler, özellikle de Ezoteristlerin öne sürdükleri bir tezin çerçevesinde yapılmıştır. Buna göre Gizli İlimlerle uğraşanlar için Tanrı algılaması bir DİN olarak değil ama bir İnanç-Sistematiğin gereği olarak Mevcut’tur. Ezoteristler için Tanrı (Yüce Ruh), -dikkat çok önemli- Kendi Kendisinin Delilidir (Hüccet). Başka delillere veya insanların getirdikleri delillere ihtiyacı yoktur. Bu nedenle de birilerinin kalkıp bas bas bağı­rarak, olmadık yasaklar, kurallar ve cezalar koyarak Tanrı’nın Varlığını kanıtlamaya kalkışmaları beyhudedir ve böylesi giri­şimler sadece siyasal ve maddi çıkarlar elde etmeye matuftur.

Eğer Okültizm sadece büyücülük, sihirbazlık, falcılık vb. gibi aşağılayıcı kelimelerle tanımlanırsa bunların en yetkin ör­nekleri gerçekte Mutlak İmancı Tek-Tanrıcılığın Kutsal kabul ederek imana zorladığı insanlara ezberlettiği metinlerde ve kitaplarda vardır. Yahudi Kutsal Kitaplarında Mosheau (Müs­lümanlara göre Peygamber, Yahudilere göre siyasetçi Musa) Firavun ile pazarlığını Büyü ve Sihir kullanarak yürütmüştür. Musa’nın Kızıl Deniz’i asasıyla ikiye bölüşü, bu nedenledir ki, Tanrı’nın bir Mucizesi değil onun Sihirbazlığının bir ba­şarısıdır. Talmud’u yazan, çoğu cahil çoban veya satıcı olan Hahamlardan bazılarına göre nehir kenarlarında dolaşan dişi aslanların burunlarının üstünde 300 kötü cin saklanmaktadır!
İslamiyet’in Allah’ı adına konuşma, fetva verme, asıp kesme yetkisinin sadece kendisinde olduğunu düşünen birçok Hacı, Hocaefendi, Şıh, Mıh bozuntusu da öncekilerden aşağı kalır zırvalarla insanları korkutup mallarını, canlarını ve çokça da ırzlarını almazlık etmemişlerdir.
Ezoterist ve Okültistler için kendi yazdıkları kitapları Kutsamak gibi bir gelenek olmadığı için Ezoterizm’in Kutsal Metinleri ve Kitapları yoktur, olan metinlerde de bu tip yasaklar ve palavralar yoktur. İlk yüz­yıl içinde İsa Mesih adı verilerek Paul ve Barnabas tarafından insanlara tanıtılan kişinin çok büyük bir Sihirbaz olduğuna, ölen insanları dirilttiğine inanılıyordu. Benzer şekilde Paul ve Barnabas gittikleri köy ve kasabalardan ya Büyücü oldukları gerekçesiyle kovuluyorlardı ya da “Bize Sihrinizi gösterirseniz sizleri dinleriz,” denilerek kente girmelerine izin veriliyordu. Masonlar için bu İsa Mesih denilen kişi Evrenin Yüce Mimarı (Ezoteristlerin Yüce Ruh’unun çarpıtılmış versiyonu) tarafın­dan görevli olarak yeryüzüne gönderilmiş olan İLK MASON­LARDAN biridir.
Ezoterist ve Okültistlere saldırılar sadece Mutlak İmancı çevrelerden değil onlarla bu konuda omuz omuza giden bazı keskin Ateistlerden de gelmektedir. Şu adı ünlendirilmiş ama gerçekte doğru dürüst Ateist olmayı bile başaramamış olanRichard Dawkins FELAKETİNİ BİR KENARA BIRAKIRSAK, Ateist Manifestosu’nun yazan ve öncekine göre çok daha tu­tarlı tezlerle Tek-Tanrıcılığı eleştiren Michael Onfray de Gizli İlimlerle uğraşanların Ateist olmaktan korkan Mahcup Deistler olduklarını öne sürmektedir. Bu eleştirinin de hiçbir değeri ve anlamı yoktur, çünkü Ezoterist ve Okültistler için Ateistler ile tartışılacak bir Mutlak İman Sorunsalı yoktur. İşin aslı Ateist denilen kişi keskin muhalif gözükmek isteyen Reaksiyoner dir. Çünkü Hıristiyanlığın Tanrısı’nı önce benimseyip sonra red­detmek zorunda kalmış olmak, onlarda bir tür aşağılık duy­gusu ve aldatılmışlık hissi uyandırmıştır ve kendilerini iha­nete uğramış kişiler olarak görmekte ve çocukluklarında ve gençliklerinde İsa’ya duydukları sevgi ilerleyen yaşlarında nefrete dönüşünce garezle ona ve Kilise’ye saldırmaktadırlar. NİETZSCHE’NİN ÖLDÜRDÜĞÜ TANRI GERÇEKTE İSA MESİH DİYE TANITI­LAN KİLİSE’NİN TANITTIĞI RESİMLİ ROMAN KAHRAMANIYDI, UNUTUL­MASIN Kİ O DA BİR ZAMANLAR İSA’YA HAYRANDI.
Toparlarsak; Ezoteristler ve Okültistler Doğa’nin ve Kozmoz’un Göze Görünmeyen Yasalarını ve Sırlarını anlama­ya ve çözmeye çalışan, bunların insanlığın yararına nasıl su­nulabileceğini araştıran kişilerdir. Bu insanlar çocuklukların­dan itibaren ÖZEL YETENEKLERİ VE EĞİTİMLERİ OLAN KİŞİLERDİR. Bu tip özel eğitimleri ve yetenekleri olmayan hiç kimse Ezoterizm ve Okültizm ile uğraşmamalıdır, çünkü Gizli İlimler çok ama çok tehlikeli ve hassas konulardır. Ku­laktan dolma sözlerle ve şarlatan hocaefendilerin delaletiyle bu işlere girmeye kalkışmış olan nice insan sonunda Akıl ve Ruh Hastalıkları hastanelerinde yaşamlarını noktalamışlar ya da hayatlarına son vermişlerdir. Bunlardan biri, üstelik de TBMM’de milletvekilliği yapmış bir kişi şarlatan bir üfürük­çünün sözlerine kapılıp kendisini İSA MESİH ilan etmişti… Benden uyarması.

Newton’un kehanetleri 

1989’da Oxford Üniversitesi, John Fauve, Raymond Flood, Michael Shortland ve Robin Wilson yönetiminde 13 felsefe­ci ve fizikçiden Newton’un Gizli İlimlerle olan bağlantısını inceleyen çalışmalar yapmalarını istedi ve bu makaleler Let Newton Be adlı bir kitap halinde yayınlandı. Bu kitapta yer alan Piyo Rattansi yazısında,
“Newton’un Alşimi ile olan derin bağlantısından söz etmek Üniversiteler için yüz kızartıcı sayılıyor­du, şimdi durum değişti. Newton’un Antik Gizli Hikmet (Wisdom) bilgileriyle olan bağlantısı şaşırtıcı bir şekilde aydınlığa çıktı,” diye durumu özetledi.
Sir Isaac Newton’un kütüphanesinde 1752 kitap kayıt­lıydı. Bunlardan 170’i doğrudan doğruya Okült, Simya ve Hermetizm’le bağlantılıydı. Kadim Kutsal Metinler ve bun­larla ilgili kitaplar da bir o kadardı. Newton’un kütüphane­sindeki sadece 369 kitap Bilim kategorisindeydi.
Newton’un Simyacılarla ve Gizli İlimler ile ya­kın ilişkileri olduğu Kral’a ihbar edilmiş ama Kral, 1504’te çıkartılan ve Simyacıların İdamla cezalandırmalarını öngören yasayı görmezlikten gelerek onu idam ettireceğine kendi Darphanesi’nin başına geçirterek çok yüklü bir maaşa bağla­mıştır. Nedir ki, bu terfide 1540Tarda VIII. Henry döneminde bizzat Kral Henry’nin ve sonra da kızı Kraliçe I. Elizabeth’in Alşimistleri koruma politikası rol oynamış olabilir. Tarihçi­lere göre, VIII. Henry Hazine’de altın kalmayınca -ve borç batağına batınca- kendi zamanının ünlü Alşimistlerini kendi koyduğu yasağı çiğneyerek gizlice Saray’a sokmuş ve onlar­dan Yeşil Aslanı (Altın) üretmelerini istemişti. Bu işleri o dö­nemde Ripley adlı Alşimist yönetmişti. Onun kızı I. Elizabeth de gelmiş geçmiş en ünlü Alşimistler’den sayılan .
 John Dee’yi kendisine başdanışman yapmıştı. Newton’u en çok etkilen­miş olan Okült ustalarından biri de John Dee olmuştu.
Belirtmek gerekir ki, Newton Darphane’nin başına atandı­ğında İngiltere Hazinesi’nde altın kalmamıştı ve onun döne­minde İngiltere Hazinesi nasıl olduysa birdenbire hem borç­ları ödedi hem de altın stoklarıyla ünlendi. Newton, eldeki belgelere göre, ikinci yüzyıldan kalma bir Simya elyazma-sında anlatılan ve Simyacılar tarafından Kleopatra kod adıyla bilinen formülün şifrelerini çözmüştü ve arsenik kullanarak baz metalleri altına dönüştürebiliyordu. Bu dönemde Kral gibi Newton da olağanüstü bir zenginlik elde etmişti ki, bu da çok manidardır.
Newton’un doğumu sırasında İngiltere’de İç Savaş var­dı ve hangi taraf kazanırsa yenilenin tüm taraftarlarını ka­dın, çocuk, yaşlı dinlemeden öldürüyordu. Newton’un ai­lesi İngiltere’de Katolikliği yeniden yerleştirmek isteyen Kral Charles’a karşı Parlamentarizmi savunan taraftaydılar. Bereket Newton’un doğum yerinin yakınındaki Edgehill’de Kral Charles durduruldu ve Newton’un köyü de katliamdan kurtuldu. Bu nedenle Newton tüm yaşamı boyunca Kato­lik Kilisesi’ne şiddetle karşı çıkmıştı ve bu Kilise’nin en Kut­sal Dogması olan Teslis’i asla kabul etmemişti. Bu Dogma’yı Kilise’nin insanları aldatıp, sömürmek amacıyla koyduğunu her fırsatta söylemiş ve yazmıştı.
Newton başta İmparator Konstantin olmak üzere İS. 325’te İznik’te toplanan I. Ekümenik Konsil’de alman kararların öz­gün Hıristiyanlığı ortadan kaldırdığı yerine Kilise’nin vahşi siyasetini koyduğu bir gelişme olarak görmüştü. Bu Konsil sırasında mahkûm edilen Arianus’u övmüş ve Newton’un çok ayrıntılı bir biyografisini yazan Michael VVhite’in 1997’de yayınlanan kitabı, The Last Sorcererda yazdığına göre, ömrü boyunca da bir Arianist olarak yaşamıştı. Arian, söz konusu Konsil’de İsa’nın Tanrı tarafından üstün erdemlerle ve bilgi­lerle donatılarak yeryüzünde insanları aydınlatması amacıyla gönderdiği bir Üstün İnsan (Theios Aner) olarak tanımlamıştı. Arianus‘a göre İsa, Tanrı’nın Oğlu değildi, Tanrı’nın oğlu olsa zaten Tanrı olamazdı. Oğlu olan bir Tanrı varsa bir de Tanrı’nın Gelini olması gerekiyordu. İsa, Arianus’a göre TAM bir insan­dı, acı çekmiş ve öldürülmüştü. Newton’un kendi inanç dün­yasında Arianus’un çizdiği bu İsa portresi, kendi karakterine de çok uyduğu için daima ön planda olmuştu.
İlginçtir ki, Newton da İsa Mesih de kendi misyonlarına -insanları aydınlatma- otuzlu yaşlarında başlamışlardı. Buna göre Newton’un ünlü tezleri ilk kez 33 yaşındayken 1675’te yayınlanmış ve dar ama etkili Cambridge çevresinde çok tar­tışılmıştı. İsa da o yaşlarda ilk vaazlarını vermeye başlamıştı; Newton da ilk ciddi akademik tartışmalarını aynı yaşta baş­latmıştı ve tıpkı İsa gibi o da bu yıllarda ilk Hayranlarınıve Taraftarlarını edinmişti. Newton’un bu dönemi Ann’ı Mirabilis diye bilinir.
Yukarıda saydığım ve saymadığım gerekçelerle Newton kendisini, tıpkı İsa Mesih gibi, Astral bir güç tarafından yeryüzüne gönderildiği inancıyla yaşamıştı. Hatta 23 yaşın­dayken çıktığı geziler sırasında tanıştığı kişilerden öğrendiği Alşimi çalışmalarını gözlerden gizlemek için tüm Simyacılar gibi o da kendisine bir Anagram  yapmıştı. Newton’un seçti­ği anagram Jeova Sanctus Unus idi. Bunun açılımı ise Latince, Isaacus Newtonuus idi ve One Holy God (Bir Kutsal Tanrı) anla­mına geliyordu. Bu denli iddialı bir Anagram yazmak o güne kadar hiçbir Alşimist tarafından yapılmamıştı.
Newton tüm yaşamı boyunca gizliliğe çok düşkün ol­muştu. Bu nedenle hiçbir zaman dost ve sırdaş edinme-mişti fakat yine de onun sırdaşı sayılabilecek iki unsurdan söz edilebilir. Bunlardan birincisi Clavis adını verdiği bir anı defteriydi. Newton aynı anda dokuz defter tutuyordu. Kimisine gözlem ve deneylerini, kimisine harcamaların -ki kuruşu kuruşuna yazmıştı- kimisine de Simya formüllerini yazıyordu. İşte Clavisde onun bu Sır defterlerinden biriy­di. Newton’un niçin bu adı seçtiği belki de onun Simyacılık yanını en iyi gösteren delildir. Çünkü CLAVİS, LATİNCE ANAH­TAR DEMEKTİ AMA SADECE SİMYACILARIN KULLANDIKLARI ÖZEL BİR DEYİMDİ. 16. yüzyılda Müslüman Simyacılar İbn Hayyam ve Cabir’in eserleri Latinceye çevrilmişti ve bu eserlerden Arapça İlm-i-Miftah (Anahtar/Şifreler İlmi) diye söz edil­mişti. Bu ilim gizliydi ve sayılar ve harflerle bağlantılı şifre­leri çözmekte kullanılıyordu.
Newton da sayıların ve harflerin sırlarıyla çok uğraşmıştı. Hatta İncil’de yer alan sayıların ve harflerin şifrelerini çözerek dünyayı bekleyen olayların bir kronolojisini çıkartmıştı. Buna göre;
 1889’da Yahudilere, Filistin topraklarına “Geri Dönün” çağrısı yapılacaktı.Newton’un bu hesabı doğru çıktı.
Siyo­nistler 1889’da dünya Yahudilerinin Filistin’e geri dönmeleri gerektiği çağrısını yaptılar.
Yine Newton’a göre 1948’de İsa Yeniden doğacaktı. Sembolik anlamda bu da gerçekleşti, yak­laşık 2000 yıldır ölü olan İsrael Devleti yeniden canlandırıldı/ kuruldu (Yahudi olan İsa böylece yeniden doğdu).
Newton, 2370 yılına kadar da Hıristiyanlığın tamamen ortadan kalka­cağını ve yerine bir Barış Dininin kurulacağını öngörmüştü!
Newton tarafından yazılan Danyal’ın kehanetlerini yorumla­dığı kitabında da 666 ve 1453 gibi sayıların çok ilginç şekilde şifreler olduklarını öne sürmüştü.
Newton’un sırdaşı sayılabilecek bir kişi vardı: Bu adam John Wickins’dir. Tam 30 yıl boyunca Newton’un gizli Simya laboratuarını o düzenlemiş ve korumuştu. 1677’de bu labora­tuar yandığında Wickins orada değildi.
Newton’un biyografisini yazan tüm araştırmacılara göre Wickins çok esrarengiz bir adamdı. Belki de gizli bir örgütün üyesiydi ve Newton’u hem koruyordu hem de ona sadakat­le hizmet ediyordu. Newton’un karşılaştığı tüm zorlukları hep bu adam çözümlemişti. Newton’un ölümünden kısa bir süre önce Wickins kayboldu. Daha sonra da hiç bulunamadı. Wickins’in oğlu babasının çok büyük sırlarla ortadan kaybol­duğunu ve ellerinde Newton’la ilgili hiçbir belge bulunma­dığını söyledi.
Newton takıntıları ve belki de Batıl diye nitelendirilebile­cek inançları olan bir adamdı. Newton’da kırmızı rengine yö­nelik bir takıntı vardı. Eski bir Alşimist’in Boya ve Renk üre­timi için yazdığı gizli formülleri çözerek elliye yakın değişik tonlarda Kırmızı, daha doğrusu Al (Crimson) boya üretmişti. Newton bu Alşimist’ten öğrendiği renkler ayrımını 1704’te yayınlanan ünlü kitabı Opticks’te bolca kullanmıştı.
        
 Batıl’a olan takıntısı ise mitolojik PAN ile bağlantılıdır. Newton bu insan başlı at benzeri mitolojik Tanrı’nın gerçekte Simyacıla­rın PİRİ olduğuna inanıyordu.

Newton un Mezarı




      Ölümünden sonra yapılan anıt mezarının üstüne kendi seçtiği birçok şifre ile birlikte PAN’ın da konmasını istemişti. İlginçtir ki, bu anıt-mezarda Newton’un Hıristiyan olduğunu Hıristiyan olduğunu gösteren hiçbir işaret yoktur. Mezar taşı Simya formülleriyle süslenmiştir.
Allah rahmet eylesin; Aytun ALTINDAL ki gerçek adı Aytun dur. Isaac Newton un tanınmasında çok ama çok büyük emek sarfetmiştir. Türkiye topraklarına  birçok kavramı ve bilgiyi bedelsiz bu topluma aşılayan  bu nadir şahsiyeti saygıyla ve rahmetle anıyorum.  

5 Mart 2014 Çarşamba

DERİN AVRUPA & 2023 ÜN ŞİFRESİ

05.03.2014

                Bakın yukarıda ki harita haritada Romanya ve Bulgaristan ı görüyorsunuz. AB bu iki ülkeyi birliğe alırken bize sunduğu hiçbir yaptırımı sunmadı müzakere süreçleri başlatmadı. Peki niye ?

               Romanya ve Bulgaristan ı birliğe üye yaparak AB Karadeniz e çıkış bulmuş oldu, dolayısıyla Karadeniz de birlik adına söz sahibi oldu Avrupa. fakat AB asıl amacı bu iki ülkeyi birliğe üye yaparak Rusya ya enerjide bağımlılıktan kurtulmak'tı. Sırası gelmişken küçük bir not iliştiricem.

/ :  İnsan için ekmek ne ise Devlet için enerji odur, bazı şeylerin yokluğunun verdiği tahrifat değerinden çok fazladır.ekmek 0,50 krş tur insan şunu diyebilir " ya ne var 50 krş olmasa ne olur hayatımda " fakat ekmek olmadan insanın yaşama şansı çok düşüktür. Devletlerde bu şekilde çalışır. Enerjin ve İstihbaratın varsa varsın yoksa yoksun.

               Haritaya dönecek olursak, bu sebepledir ki bizim güney doğudaki terör ün arkasında Avrupa var.
bakın Avrupa nın hayali şuydu. daire içinde de gösterdiğim bizim güneydoğumuzu bizden koparıp ( terör ve eğitimsizlik ile )  bu kopartılan kısmı Irak ın kuzeyine birleştirmek. ve orada bir devlet kurmak , bölünmüş ve zayıflatılmış Türkiye yi AB ye almak. böylece ROMANYA-BULGARİSTAN-TÜRKİYE yi birliğe alarak kuzey Irak petrolüne karadan doğduran komşu olmak istiyordu Avrupa nın rüyalarını süsleyen hayal buydu . fakat hesapta olmayan biri vardı. ABD olayın farkındaydı ve sigarasından son bir nefes alarak kültabağına söndürdü. Ve geldi IRAK ı işgal etti SÜRPRİİİİZZZZZZZZZZZ.

              ABD nin Irak ı işgali AB ye  karşı bir operasyondur. Bu sebepledir ki Irak işgal edilirken Türkiye çıkarları sebebi ile çok sesini çıkartamamıştır. ( En azından Suriye kadar )

              Ve ABD nin Irak ı işgali ile Avrupa nın Kuzey Irak petrollerine komşu olma ve devamlılığını sağlamak için kaynak bulma hayalleri sona erdi. bizde geçmiş olsun diyoruz . Geçelim . .


BUDA NAMI DEĞER NABUCCO PROJESİ



                       Şimdi Irak ın işgali ile oradaki petrole ulaşma hayali sona erince Avrupa hemen ikinci Planı nı devreye soktu . Nedir bu ?

                        Hazar bölgesinin enerjisi ni, yani Kazakistan Türkmenistan gibi ülkelerden gelecek olan enerjiyi Azerbaycan üzerinden düşündü olmadı çünkü o dönemde Türkiye araları soğuktu. Ermenistan ile düşündü fakat Rusya ve İran ın ortak bir operasyonu ile örülen Ermeni duvarı hala canlılığını devam ettiriyordu. ve Avrupa son koz olarak GÜRCİSTAN üzerinden bu enerjiyi alma operasyonunu başlattı be NABUCCO hayata geçecekken . Spor salonunda sporunu tamamlamış ve portakal suyunu içen RUSYA bunu gördü ve 2008 yılında geldi GÜRCİSTAN ı işgal etti . SÜRPRİİİZZZZZZZZZ. ve Nabucco projesi de bu sebeple ölmüş oldu. o zaman Avrupa oradaki yatırımını en azından son kozunu oynamak için şöyle bir girişimde bulundu. dedi ki ; Ya Türkiye biz senin Azeriler ve Ermeniler ile aranı yapalım orada üçlü bir ittifak olun siz. bende üçünüzün tam arasından boru hattını geçireyim bunun güvenliğini de siz temin edin.hatta hatırlarsanız Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL beyefendi bir ara ERİVAN'a Futbol Maçına falan gitti bilenler bilir iş te o hareketler bu yumuşamanın oluşması için Avrupa'nın kurduğu baskılarda ötürü idi.

                     Fakat Rusya 2014 ün Ocak aylarında soğuktan donmuş ellerini eldiveninden çıkarttı ve çok stratejik bir hamleye imza attı. Ermenistan da bulunan bütün doğal gaz boru hatlarını ve doğal gaz dağıtım şirketlerini yaklaşık 40 yıllığına  satın aldı . SÜRPRİZZZZZZZZZ!!!!. dolayısıyla can çekişen Nabucco son sözlerini söyledi ve bizlere veda etti. üzerine ermeni duvarı kapanan Avrupa hemen diğer projesini hayata acilen geçirmesi gerektiğinin farkındaydı.


AVRUPANIN GÜNEY ENERJİ HAVZASI NA ULAŞMA HAYALİ


                 Yukarıdaki harita güney enerji havzasının Avrupa ya çıkış kaplarını gösteriyor , yalnız burada bir notaya değinicim. Bu Katar enerji hattının diğerlerinden farkı bu enerjiye TÜRKİYE'nin de ihtiyacının olması. nasıl ki, rahmetli Turgut ÖZAL'dan beri Türkiye'nin gizlice-açıkça  üzerinde çalıştığı bir proje var.

o da şu ;

                Biz şuanda %20 civarında İran a ve % 67 civarın da da Rusya ya bağımlıyız enerji açısından. Fakat unutmamalıyız ki bunlar bu coğrafyada bizim ileride muhtemel rakiplerimizdir. aynı coğrafyada at koşturduklarımız. yani biz Rusya ile çok fazla restleşemeyiz anlamına geliyor şu anki durum aksi taktirde, bazı teknik aksaklıklar oluşabilir. Yani Marmara bölgesi malum şuan bizim endüstri bölgemiz . Marmara bölgesine 10 gün doğal gaz gitmemesi Türkiye için ciddi bir tehdittir. bu ve benzeri sebepler ile Türkiye Turgut Özal'dan beri şöyle bir Enerji politikası izlemekteydi.

              1- Öyle bir ülke olsun ki, elinde bulundurduğu enerji benim tüm ihtiyaçlarımı karşılayabilsin.
              2- ve öyle bir ülke olsun ki , ileride bize şantaj yapmayacak bir ülke olsun .Yani bölgeye ve dünya y ya dair hesabı olmayan bir yer olsun.

              bu şartlara en yakın ülke tabi ki de KATAR .şuan Türkiye için bir proje anlatıyorum sonra Avrupa açısından bakacağız.

               Katardan enerji Türkiye ye 2 şekilde gelebilir,  1.si o kesik kesik gösterdiğim Kuveyt ve Irak üzerinden fakat malum Türkiyenin Irak'ın kuzey bölgesindeki Kürtler ile bizi düşürdükleri durum üzerine ve orasının bir terör bölgesi olması sebebi ile  biz ilk etapta alt hattı yani tek çizgi ile gösterdiğim hattı hayata geçirmek istedik S.ARABİSTAN-ÜRDÜN-SURİYE hattından  Esad yönetimi ile bu sarılıp seviştiğimiz dönemler Esad yönetiminin bu projeye EVET dediği dönemlerdi. fakat sonra Rusya ve İran devreye girerek Esad yönetiminin bu EVET i HAYIR a döndü bu şuan malum kitlenin sürekli

 " Yahu daha dün sevişiyordunuz ne oldu da şimdi azılı düşman oldunuz " söylemlerinin de aslında cevabıdır. yani hiç bir şey göründüğü gibi olmuyor maalesef Türk halkının bu konularda birazcık medyatik tuzaklardan uzak durması lazım, hemen gaza geliyoruz çünkü.

             Suriye burada İRAN içinde RUSYA içinde önemi çok ama çok önemli. şöyle ki ; Rusya'nın gelirlerinin % 80 i Enerji kalemi oluşturuyor % 3 gibi bir kısım da yüksek teknoloji satışları oluşturuyor. yani enerji geliri olmadığında Rusya biter. ve bitmemek içinde her şeyi yapar.
Peki Rusya'nın en büyük müşterisi kim ?
-el cevap :  AVRUPA

              Ve Rusya Türkiye ye diyor ki;  Ey Türkiye benim sana verdiğim enerji ile ilgili bir sorunum yok, sana ihtiyacın olan bütün enerjiyi veririm. Fakat burada seni kullanıp güneyin yani Katar ın enerjisini S.ARABİSTAN-ÜRDÜN-SURİYE üzerinde Avrupa ya götürmek istiyorlar dolayısı ile  yukarıda ki benim Avrupa ya açtığım enerji hattımı By-Pass etmek istiyorlar. Fakat bu benim kalbime yapılmış bir saldırı dır ben bunu seyredemem diyerek burada ESAD yönetimi ne sahip çıkıyor başka hiçbir sebebi yok . bizde bu SURİYE kapısının bize de kapanması üzerine K Irak a döndük. bazı kesimlerin her ne kadar TÜRKLÜK. KÜRTLÜK .ŞEHİTLER. T C TABELALARI - APO YA ÖZGÜRLÜKMÜ VERİLECEK gibi garip söylemler ile halkı galeyana getirip olayı durdurmak isteseler de bunda başarılı olamadılar. İRAN ve RUSYA ile sınırlı olan enerji alışlarımıza çeşitlilik getirmek ve Devletin bekasını devam ettirmek içi K.IRAK Kürt yönetimi ile ilişkiler kuruldu ve hemen yanı başımızda bulunan enerji havzalarına komşu olmak için mücadelelerde bulunuldu.

            Fakat önümüzde bundan rahatsızlık duyanlar şöyle bir operasyonun içerisinde bulunabilirler ; anlatayım.

Bakın Türkiye'nin Temelde 3 sorunu vardır

1- Enerjide dışa bağımlılık
2- Terör
3- Cari açık

 Türkiye K Irak Yönetimi ile yakınlaşma kurarak enerjide dışa bağımlılığı en azından tehdit altında vana kapatırımdan kurtarabilmenin derdinde.

Terör kısmını APO nun Ankara ile temasları hızlandırılarak ve içeriden çözüm süreci başlatılarak çözüme kavuşmuş durumda en azından şimdilik.

ve Cari açık ta ucuz enerji ve Terör masrafları düşüldüğünde kapanma noktasına gelebileceği bir noktada
17 ARALIK operasyonu geldi.

Terör konusunda bir sonuca doğru gittiğimizi görenler ileride şunu yapabilirler; APO nun içeride artık bir hükmü kalmamıştır ve akli melekeleri ve muhakeme yeteneği artık eskisi gibi değildir diyerek. yeni bir oluşum içerisine girebilirler. bunun için zaten içerideki destekçileri yeterli Emin ÇÖLAŞAN IN BİR YAZISI BU VE DİYORKİ KÜRTLER YANLIŞ ATA OYNADI yani kürtler yanlış adama bel bağladı. bunu demesindeki sebep TERÖR sorununun çözüme ulaşma yolunda olması olabilir mi?  geçelim...


            Türkiye hem bu barış sürecini korumaya çalışıyor hemde IRAK merkez yönetimine RUSYA ve İRAN tarafından yapılan baskılara karşın K IRAK ile iyi ilişkiler kurmaya çalışıyor.

            Sonuç olarak RUSYA'nın tüm baskılara rağmen SURİYE'nin arkasında durması AVRUPA'nın katar petrol ve doğal gaz boru hattı projesi de sona ermiş oldu .




RUSYA nın AVRUPAYA UZANAN DOĞAL GAZ BORU HATLARI

               Haritada görüldüğü üzere RUSYA nın ürettiği her şeyin Avrupa ya ve Dünya ya  çıkış kapısı UKRAYNA. ve Romanya -Slovakya ile de doğal gazı nı Avrupa ya satıyor. ve avrupa % 80 Rusya ya bağımlı ve sürekli tehdit altında . 90 lar da bilen bilir Rusya 3 gün vana yı kapattı Almanya Borsası çökecekti.

               Gelelim can alıcı noktalara . Derin avrupa Polonya ve Ukrayna da Rusya karşıtı yönetimleri iş başına getirerek Rusya nın Dünyaya çıkış kapısı nı kapatmak istiyor. ve diyor ki eğer şuan ki UKRAYNA hükümeti malum RUS taraftarı ve bu hükümeti devirip kendi lehimize çevirirsek işte o zaman Rusya yı kontrol altına almış oluruz. Çünkü Avrupa ya enerji satamayan Rusya bitmiş demektir .

               Şuan Ukrayna ikiye bölünmüş durumda aynı Türkiye gibi . Bir gurup Rusya taraftarı ve diğer gurup ise ki bu önemli  " AB ile müzakereleri askıya aldıkları için "  ortalığı yakıp yıkan, başbakan a saldıran , polise saldıran grup. Burada şunu söylemek istiyorum ki Bu derin AVrupa nın başarısıdır, ne kadar etkililer ki vatandaşı kendi ülkesine karşı taş attırabiliyor ne kadar zihinlerde derinlere işlemişler ki, adam kapı komşusu Polise hükümet yanlısı olduğu için silah ile saldırabiliyor. işte bu bir İSTİHBARATI BAŞARI dır. Şuan Avrupa var gücü ile saldırıyor hükümeti devirmek için. fakat dün NATO ve ABD bir açıklama yaptı

               " Ukrayna Ordusunun olaylara kesinlikle müdahil olmamalı " diye buda demek ki Avrupa nın kontrol edilmesinde ABD ve RUsya ile birlikte hareket etmekteler. çünkü ordu devreye girmez ise oradaki hükümet Rusya ile kol kola yoluna devam edecek.

                 Sonuç olarak demem odur ki ABD ve Rusya ne zaman AVRUPA nın biryerlerini sıksa Avrupa acı ile ya Ukrayna ya yada Türkiye ye saldıracak, çünkü başka alternatifi kalmadı. Türkiye enerji dolaşım kanalları açısından kavşak konumunda 2023 e kadar denme sebebi o. enerji haritaları yeniden yazılacak ve Türkiye buna müdahil olmak istiyor. Fakat istemeyen de bi kanat var ve dışarıdan operasyon yapıyor  içeriden algıları yönetiyor.Türkiye şuan çok güçlü bir alternatif ve bir NATO müttefiki . o sebeple Ukrayna da yaptığının aynısını AVRUPA burada da yaptı ve yapıyor TAYYİP ERDOĞAN sız bir Türkiye planlıyorlar ve içeriden bilerek yada bilmeyerek çok büyük yardım var.

               Dünyaya bakmadan Türkiye yi anlamak çok zor. Türkiye bir Ülke değil bir Fikirdir. Bunu hiç bir zaman unutmayın


16 Ocak 2014 Perşembe

12 SORU 12 CEVAP; GÜLEN & ERDOĞAN SAVAŞI










Savaşın esas nedeni ne?

Bugün kavga yolsuzluklar üzerinden yürüyor, ama daha önce dershaneleri tartışıyorduk, ondan önce de Kürt ve PKK sorunları üzerinden MİT krizini konuşuyorduk, pekala yarın bambaşka bir konu ön plana çıkabilir. Dolayısıyla o anki tartışma konuları aldatıcı olabilir, burada esas olan iktidar savaşıdır.


İktidar savaşları neden başladı?

27 Nisan 2007′deki e-muhtıranın ardından ittifaka giden Cemaat ve hükümet, askeri vesayeti geriletmede epey başarılı oldu. Ortak düşmanın saf dışı bırakılmasının ardından başbaşa kalan taraflar kendi aralarında daha fazla iktidar için mücadele etmeye başladılar.



Cemaat iktidarı niçin istiyor?

En kritik ve net cevabını bulmanın zor olduğu soru. Nitekim Cemaat mensupları da “iktidara ne ihtiyacımız var ki!” diyerek siyasi bir faaliyet yürütmediklerini, yaptıklarının bir sivil toplum hareketi olarak siyasi iktidarı eleştirmekten ibaret olduğunu ileri sürüyorlar. Fakat örneğin bir STK’nın eski ve görevdeki MİT müsteşarlarının yargıya çıkarılması konusundaki ısrarını izahta zorlanıyorlar.ben kullanıldıklarını düşünüyorum, geçelim 


Bu sadece içerde kimin muktedir olacağı kavgası mı, yoksa bunun dış boyutları var mı?

Kesinlikle var, çünkü Cemaat ile hükümet arasındaki mücadelenin seyrine baktığımızda Mavi Marmara olayı, İran ile ilişkiler, İsrail’e bakış, Mısır darbesi, son TIR olayında görüldüğü gibi Suriye, El Kaide gibi bölgesel ve küresel sorunlar karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte hükümet çevrelerinin olayı bir dış komplo olarak göstermesi çok abartılı. Bu konuda Milliyet’te Kadri Gürsel’in önceki günkü yazısını öneririm: "Cemaat’in elini AKP serbest bıraktı"


Savaşı kim başlattı?

Bugünden bakıldığında dershaneleri kapatma hamlesi nedeniyle hükümet gibi görünüyor. Fakat tetiğin ilk çekilme tarihini 7 Şubat 2012, yani MİT krizi olarak görmek daha gerçekçi olur. Taraflar o gün başlayan savaşı bir müddet kamuoyundan gizlemek istediler ama dershane kriziyle durum iyice aleniyet kazandı. Cemaat’in savaş için ciddi bir hazırlığı olduğunu, hükümetin de ön almak için dershane hamlesine başvurduğunu ve böylece Cemaat’in strateji değiştirmesine neden olduğunu düşünüyorum.


Sulh 

Sulh mümkünmü ? Kim arabulucu olabilir ? 

Tabii ki mümkün ama savaş kızıştıkça daha da zorlaşıyor. Taraflar gerçekten isterse arabuluculuk yapacak çok kişi bulunur. Belli bir süre Cemaat’in daha fazla sulh yanlısı olduğu düşünüyordu, ancak bu konuda en somut adımların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından atıldığı ortaya çıktı. Gerek Gülen’in Gül’e mektubu, gerekse bundan birkaç gün sonra ikinci yolsuzluk operasyonunun yapılması Cemaat’in uzlaşmaya can attığı iddialarını boşa çıkarttı.



Cumhurbaşkanı kimden yana?

Gül’ün Başbakan’a karşı Gülen ile ittifak yapabileceği önermesi fazlasıyla gerçekdışı. Gül’ün yolsuzluk iddiaları ve hükümetin yargıya müdahalelerinden rahatsız olduğu açık, ancak en büyük rahatsızlığı “paralel devlet” denilen yapılanma nedeniyle yaşadığı da ortada. Alenen bir tarafı tutar gözükmek istemeyecektir ama son tahlilde safının Erdoğan ve AKP ile aynı olduğu/olacağı da tartışmasızdır.



Diğer İslami cemaatler kimi destekliyor?

Çoğu hükümetin yanında veya tarafsız, çünkü Gülen cemaatinin dış ilişkilerinden, ama daha çok son yıllardaki göz kamaştırıcı büyümesinden ve kendilerini marjinalleştirmesinden hiç memnun değiller. Erdoğan’ın özelllikle bazı Nurcu şahsiyetleri kazanmaya önem vermesi ve bunda epey başarılı olması da özellikle dikkat çekiyor.


Her iki taraf da yekpare mi, içlerinde bölünmeler yaşanabilir mi?

Şu ana kadar iktidar partisinden bazı fireler oldu ancak Cemaat’te herhangi bir çatırdama gözükmüyor. bunda birazda cemaatin parasal ve vicdani anlamda sosyal toplulukları yönlendirdiğini düşünüyorum. Cemaat içindeki “sivil” ve “sivil olmayan” kanatların arasında en azından şimdilik ciddi bir fikir ayrılığı olmadığı da anlaşılıyor bu sebeple. Ancak organik ilişkileri olmamakla birlikte Cemaat’e destek veren varlıklı kişilerin hükümet baskısı nedeniyle bundan vazgeçmeleri beklenebilir. Öte yandan muhafazakâr aileler Cemaat’in okullarını eskisi kadar tercih etmeyebilirler


Hükümet paralel devleti tasfiye edebilir mi?


Buna mecbur ama önce bunu kanıtlamak, ardından unsurlarını tespit edip ayıklamak ve yerlerine başkalarını bulmak zorunda. Ve bu aşamaların herbirinin ayrı zorlukları var.


Fethullah Gülen paralel devlet denen yapıdan habersiz ve rahatsız olabilir mi?


Birilerinin, Gülen’den habersiz, onaysız, hatta ona rağmen Cemaat’in imkanlarını kullanarak bu hareketi hükümetle savaşa sokması ihtimalini hiçbir şekilde ciddiye almıyorum.



Bu savaşı kim kazanır?

Cemaat-hükümet ittifakında her iki taraf da kazanmıştı, aralarındaki savaştaysa her ikisi de kaybediyor ve daha da kaybedeceğe benziyor. Dolayısıyla kimin kazanacağı değil, kimin daha az ve daha çok kaybedeceği önemli olacak. İki tarafın da kaybediyor olması nedeniyle üçüncü şahısların mutlaka kazanacağını söylemek de mümkün değil çünkü şu ana kadar kimse Cemaat-hükümet kavgasından bıkmış toplumsal kesimleri heyecanlandırabilecek söylemlerle ortaya çıkabilmiş değil.


                              Fitne kaynayan bu çekişmede uzlaşma olmadığı takdirde, kısa vadede cemaatin zarar gördüğü ve daha da göreceği kesindir. Fakat uzun vadede en büyük darbeyi AKP yiyecektir. Çünkü bu memlekette siyaset menfaat üzerine döndüğü için menfaati başka yerde gören halk rotasını çok çabuk çevirecektir. Akp tarihin tozlu sayfalarında yerini alırken, en büyük darbeyi yine müslümanlar ödeyecektir. Helal kazanmanın çok zorlaştığı bu düzende, ekonomik krizin altında ezilen müslümanlar, hem cemaatten soğumuş olacaklar, hem de umut bağladıkları AKP’den çok büyük darbe yiyecektir. Akıllı ve ferasetli bir müslüman; partinin, pırtının, şunun, bunun arkasından gitmez, Kuran ve Sünnete göre hareket eder vesselam.